Bazı kitaplar...

Sigaradan ucuz,

Tuğladan ağır...


Anlamları derin,

Yetim günlerin anıgâhı,

Belki de yitik bir gençliğin...


Sayfaları kordan,

Okuyanları közden,

Kalemi keskin kılıçtan,

Kelimeleri yağlı urgandan,

Örülmüş satırları; çiçek çiçek...


Bazen bir sinema bileti olurlar,

Kimi zaman tiyatro fişi,

Yahut bir celladın tabureyi itişi...


Harfleri gülümser size,

Ne gülümseme ama;

Hani şu yüreğinde güvercinler uçuşan,

Delifişek delikanlıların gülümseyişi vardır ya,

Duvardaki "adalet" yazısına,

İşte tam da o gülümseyişten...


Öyle kitaplar var ki, düşün;

Gece bitmemiş,

Gün henüz uyanmamış,

Ama o kitap hiç uyumamış.

Sabaha değin sessiz sedasız kanamış.

Bir mayıs sabahı atlamış sanki

Uçsuz bucaksız denize,

Rodrigo'nun konçertosu eşliğinde...


Ya da bir gün,

Kavurucu güneş yakmış

Maraş'ı, yamacını Nurhak'ın...

Ah yine mayıs!

Uğursuzluğu oradan belliymiş bu ayın.

Yirmi altısında bir gömlek,

Aynıyla vaki bir renge;

Kurşunîye boyanmış.


Başka bir kitapta,

Türü masal sanki;

Sıska ama asla bodur olmayan bir çocuğun kalbini:

Alaca karanlığın ufkuna yetmiyor diye boyu,

Tuttular iki karıncığından,

Mülkün temelinde,

Kanunlarla sündürdüler onu…

(E ama bodur da değil ki kalbi, nasıl boyu yetmiyor demeyin, yetmiyor işte o karanlığa. Aydınlık kalpli bir sıska bu.)


Bir keresinde başka bir kitap,

Şu afro saçlı ressamı yazar tutmuş kendine gibi anlattırıyordu:

“Şuraya bir dere çizelim,

Kızıl olsun bu dere”,

Kan kırmızı mevkisi Niksar’ın…

Ah şu sedirlerle kaplı, köy kokusu taşan o evi,

Yaz gecelerinde uyumak için yarışılan,

Kazananın sabaha dek yıldızları izleyebildiği o damı,

Çiziyor ressamımız,

Yazar ressamımız

Ya da ressam yazarımız:

"Bir ihtiyar çizelim bu dama,

Yirmi altısında yine,

Ne çok yaşamış ama!

Etrafında sekiz kırmızı kuş,

Askeri yeşilden bir abluka.

Cıvıltısını dinleyin kuşların,

Haykırıyorlar: "Erleri çekin, rütbelileri gönderin."

Bırakıyor burada fırçayı bizim marul kılıklı,

Bir ihtiyar kalıyor damda,

Bir gül açıyor kendiliğinden alnında.

Kan kırmızı mevkide, kan kırmızı yapraklar süzülüyor yanaklarına.

Parmaklıklar ardında üç başka yoldaşı için,

Kanatları sırtında sekiz başka yoldaşıyla,

Uçmak yerine, konuyorlar dama,

Bir çiçek bahçesi veriyorlar Tokat'a...


Yine bir kitapta okumuştum bak,

Kasım sonu, aralık başı,

Sigara olmayan Maltepe’de;

Kazma kürek elinde,

Genç yanlarının verdiği güç ile,

Işığa ulaşmaktaydı bir yirmi beşlik.

Omzunda alnı güllü damdaki kuş,

Gerçi o zamanlar o kuşun alnında gülü yokmuş…

Arnavutköy'de bir daireden de bahsediyordu kitap,

Şubatın da on dokuzu,

Hayret mayıs değil,

Gerçi bu topraklarda tüm aylar

Fikirlerin kanlarıyla dolu.

Sabahın yedisi, kışın ayazı ile

Bir mont geçirmiş üzerine.

Tam yirmi beşinde,

Tam yirmi beş kurşun ile

Güneş olmuş, çıkmış göğe.

Bebek olmuş, gelmiş evime.


Bazı kitaplar böyledir işte...

Bazı hayatlar da böyledir…

Sigaradan ucuz, tuğladan ağır...