Ayak izlerimi silmek için, yürüdüğüm yolu tersine arşınlayacağım şimdi. Kutsamayı bırakacağım yaşamı. İz bırakmayı, ölümsüz olmayı, hakîkat sonsuzlukta dediğiniz yaftayı.. hakîkat yoklukmuş dostlarım; hakîkat, yokmuş.. Mevcûd olan karanlıkmış, ışık değil. Gözlerimi kamaştıran güneş vurulunca anladım. Güneş toplayınca eteklerini yeryüzünden, karanlıkla tanıştım. Karanlık her yerdeymiş. Karanlık her yermiş, karanlık her şeymiş.. Işığın varlığı yalnızca bir yanılsamaymış. Güneş öldü dostlarım. Güneş, öldürüldü. Aydınlığın yasını tutuyorum yedi aydır, bir tek heyûlâmın gördüğü.


Mâdûm beni, varlığımın altını yedi kez çizmekle mükellef tutmuştu. Yoktan ödüm kopmuştu. Yedili yaşlarımda; var olmasaydım, olmayışımın varoluşunu nasıl kavrardım diye sormuştum. Var olduğum için, kavranabilir tek gerçeklik, varlıktı. Öyle sanmıştım. On yedili yaşlarımda yoktan, nefesim şakaklarımda iniltilerken caymıştım. Yaşamın bitişindeki görkemli hiçlik ruhumu sardığında, yirmi yedili yaşlarımda, ölümü öldürüp ölümsüzlüğü tatmıştım. Tüm acziyetimle tanrısallığa kanmıştım. Hepsi oyunmuş! Tâb geçti, azlemi görün ve azleme uyanın şimdi!


Tanrı uyandı bir gece kendi azleminden ve bir piyes diledi. Evet! Evet.. canı sıkılan tanrı bir gece uyandı azleminden. Dîvleri, pirleri, perileri, peygamberleri, leninleri, stalinleri, nietzcheleri, kierkegaardları, seni ve beni yarattı. Hepimiz tanrı âl’inin aktörleri, aktristleriyiz. Hepimiz tanrı kolezyumunun gladyatörleriyiz. Rudisi tanrı tutuyor elinde. Azlimize ve katlimize ferman verecek gözlerle.. Arena biziz, seyirci biziz, gladyatör biz, köle ve köpek biziz. Peki öyleyse tanrı kim? Nerede ve ne istemekte dostlarım?


Ben, bana bir ruh verilmesini ve üzerine deri dikilmesini talep etmedim. Vücuda gelmek istemedim, yaşamımı ben seçmedim. Ben zorunda kaldım, ben maruz ve mağdur bırakıldım yaşama. Size soruldu mu sahi başı, ortası ve sonu yanmak olan bir yolculuğa çıkma isteğiniz? Bir ben mi hayretler içinde buldum kendimi varlığın yangınlı kollarında?


Yaratırken sormadı, yaşatırken sormuyor ve kat’i biliyorum öldürürken sormayacak. Tanrı sualini sesinden bir tek yakarken duyacağız. Ateşten korkmuyor, ırmaklar arzulamıyorum. Ben, yoruldum var olmaktan. Bir sahibim olmasından yoruldum. Tanrının oyuncağı olmak istemiyorum artık. Sadece bir son istiyorum. Bir son. Gerçek bir son. Kimsenin benden alamayacağı ya da dilediğinde sonlandıramayacağı bir son. Yaşama maruz kaldık ölüme maruz bırakılacağız. Tanrım, yetmedi mi seni eğlendirmeye bu kadar şölen? Kaç perde daha oynayacağız?


Seni bir kez görüp bu yolculuğu sonlandırmak, senden arınmak, yaşamaktan kurtulmak istiyorum. Bir noktada nihayete ermeli var olmak. İz’lerimiz ve iz’lediklerimiz yavaş yavaş silinip yitmeli. Yok, var olmalı; ben, yok olmalıyım. Yaşamaktan yoruldum. Sonsuz cennet fikrin koşmaktan çatlayan küheylan nefesi bırakıyor enseme. Tanrım! Bana bir cennet vereceksen, bunu beni silerek yap defterinden. Her şey için teşekkür ederim lakin, özgürleştir beni kendinden.


Ey spinoza, ey aristo, ey muhammed.. Ey tanrım! Beni tanrıdan kurtarın. Cezası korkutmuyor, ödülü cezbetmiyor; ruhuma hiçlik özgürlüğü katın. Tanrı inşasına kendi taşımı taşıdım; rolüm buydu, şölen bitti. Ki şudur şahsımın son istidatî, şayet ilk kez sorulursa fikri; tanrıdan arınmak safî..

 

Beyza BAYRAKTAR