Sevgili Tanrı'm,

Mayın tarlası gibi alanıma giren herkesi öldürmekten yoruldum. Bombalar benim bahçemde, toprağımda... Cansız bedenler keza... "Bazen kendimi korumak için sevimli bir kirpi gibi davranıyorum ama dikenlerim en çok kendime batıyor." demişti Didem; şimdi midemdeki bulantı, yüzümdeki ilgi çekmeyen, kimsenin dönüp bakmak istemeyeceği ifadeyle bu cümleye ayak bileğimden bağlı sallanıyorum aşağı. Didem'in dikenleri içinde büyümeye devam ediyordu Tanrı'm, o "Ölmek istemiyorum Füsun büyümeden." diye çok yalvarmıştı sana. Şarap için dudağıyla, secde eden alnını öpmek isteyen kendine has bir kadındı. Nitekim büyüdü diken, Didem hayatsız, Füsun annesiz, ben yurtsuz kaldım. Kaç gece kıvrılmak istedim dizlerine Tanrı'm, sen hep mi başka çocukların saçlarını sevmekle meşguldün? 

Sırtımdaki ağrıyı bir yük bildim, bir metafor bildi okuyanlar şiirlerimi. Herhalde Tanrı'm, "Eh yeter be." diyen de olmuştur, değil mi? Ben de çok dedim. Bazı geceler sabahı gözyaşlarımla karşıladım, acıyı içimden atarım sandım. Ben şimdi ibadet gibi aynı otobüsün camına başımı dayamış, "Hey Tanrı'm" diyorum yine. Hey Tanrı'm, yazmak bile istemiyorum bazen.


Usanmışlıklarımla,

Ben.