Yine tembellikle geçirdiği bir günün akşamında pencerenin kenarına oturdu, dışarıyı seyre koyuldu. Sokak lambaları henüz yanmamıştı, ortalık daha aydınlıktı. Çocukların oyun alanı buradan pek görünmüyor ama sesleri az çok işitiliyor. "Bir zamanlar ben de onlar gibi miydim? Böylesine bir boşvermişlikle oyunlar oynayabilir miydim? Akşam ne yiyeceğim, sabah nereye gideceğim, demeden nasıl yaşıyordum acaba? Belki de bu yüzden öfkelidir yaşlılar çocuklara. Onların kayıtsızlığına, neşelerine, vurdumduymaz hallerine..." nedensizce sinirlendi. Yere bir şey düşürdüğünü bile fark etmedi. "Sanki hepimiz bu Allah'ın belası dünyaya ekmek peşinde koşmak için gelmişiz. Sanki başka hiçbir amacımız, işimiz, eğlencemiz olamazmış, yalnızca ekmek peşinde koşmalı, yalnızca çalışmak için yaşamalıyız."


Otobüs durağa yanaştı, inenler bir anda dağıldı. Yalnızca bir adam ve kadın bu tarafa yöneldi. Adam; orta boylu, siyah ve oldukça gür saçlı, kırk yaşlarında. Kadın; daha genç. Kahverengi düz saçları onu olduğundan daha genç gösteriyordur belki de. Üstünde kırmızı ve çirkin bir ceket var. Adam kadınla yan yana biraz yürüdükten sonra karşıya geçti. Birbirlerinden kaçma itiyadı var içlerinde. Yani ne olur beraber yürüseler, birbirlerine "Merhaba, iyi akşamlar, nasılsınız..." deseler, kadın içtenlikle gülümsese...


Adam üç çocuklu bir fabrika işçisi olacak. Demir veya bakır işinde çalışan bir işçi. Elleri nasır bağlamış gibi sert, avuçları kocaman. Rakıyı pek sever ama şaraba da hayır demez. Pek az güler, çoğunlukla ciddi bir yüzü vardır. Çocuklarını sevse de ne kendisi bunu gösterebilir ne de çocuklar sevildiklerini anlar. Bu yüzden çocukları hep bir korku içindedir. "Acaba babam kızacak mı, kızmayacak mı?"


Kadın da işçi takımından olacak. Çalışma haklarını önemseyen kadınlardan değil ama. Daha çok "kahrolası herifin yüzünden çalışıyorum" diyenlerden. Sanki çalışmak yerine evde çocuk bakmalı, akşama kadar yalandan ev işleriyle meşgul olup akşam da kocasını sabırsızlıkla beklemeli. Hoca efendilerle aynı fikri paylaşsa da aynı şekilde inanmıyordur. Abartısız bir makyaj, çocuklarına karşı kontrolsüz bir sevgi, eşine de mecburi ama zayıf bir bağlılık.


İnsanlar birbirlerine çok benziyorlar. Farklı olanları bulmak çok zor. Ta çocukluktan belli oluyor büyüyünce ne olacakları. Şu geçen çocuk mesela. Silik, sünepe, adeta varlığından utanç duyuyor. Memur olacağı besbelli. 3. Dereceden alt kademe bir memur. Ömrü boyunca kâtip olabilmenin hayalini kuracak ya da bir gün gökyüzüne doyasıya bakacak. Esnaf olmaz bundan, olsa bile mutlu olamaz. Şu pasajdaki kadın iç çamaşırı satan adamı hatırladı. "Neydi adı? Kız İsmet dedikleri mi acaba? Kel Ali belki de."


Sigara çekti canı. Ceplerini yokladı. Etrafına bakındı. Kitaplıktan tablayı aldı. Paketi bulamadı. "Hay anasını..." Sandalyenin altına eğildi, işte oradaydı. Cebinden düşmüş olacak. Yine aynı şekilde bacak bacak üstüne atıp oturdu. Ağır hareketlerle sigarayı yaktı. Yakmadan önce de dilini sigaranın arkasına şöyle bir dokundurdu. Tiryakiler sevmez aslında bu işi. Sigara içecekleri zaman dudaklarını kollarına abartılı bir şekilde silerler. Geçen akşam parkta bira içerken yanına yaklaşan genç bir kadın sigara istemişti kendisinden. Hemen bir tane uzatmıştı. Kadın iki, üç nefes çektikten sonra geri vermiş, teşekkür edip gitmişti. Öyle çok alımlı filan değildi ama güzeldi. Kalan sigaraya devam etmek istemişti. Kırmızı ruj izi ve hafif ıslaklık içine bir sıcaklık hissi uyandırmış, garip bir hazla içmişti kalan sigarayı.


Sokak lambaları yandı. Çocuklar dağılmaya başladı. Birkaç araba geçti sokaktan. Hava kararmaya başlamıştı. Sigarayı söndürdü. Eline rastgele bir kitap aldı raftan. Biraz sonra kapı çaldı. Şaşkınlık içinde ve ağır adımlarla kapıya yöneldi. Yavaşça açtı kapıyı. O akşam parkta gördüğü genç kadın karşısında ona mahcup bir edayla gülümsüyordu. "Pencereden gördüm sizi. Karşı binada oturuyorum ben de. Müsait miydiniz acaba?" Hâlâ şaşkınlıkla bakıyordu kadına. Neden sonra silkelendi ve "Özür dilerim, bir an sizi görünce... Şey... Buyurun lütfen!" Kadın elindeki siyah poşeti uzattı: "Bir şeyler içeriz diye..." "Zahmet etmeseydiniz" diye söylemeye çalıştı ama sesi bir garip çıkmıştı. Kapıyı kapattı.