Biz insanlar bir şeylere inanmak için yaratılmış gibiyiz, aslında korkağın tekiyiz bence.
İlk kez gittiğimiz bir yer için tarif almak ya da yol göstericiyle beraber gitmek gibi bir şey. Karanlık için aldığımız fener gibi ya da. Bir kişi olmasına gerek de yok ama düşünün, oraya gitmek zorunda mıyız? O karanlığa girmek zorunda mıyız?
Belki ilk insanlar da zorunda olduğunu düşünüp hatta belki de fark edip tanrı olayını ortaya çıkardı. Eninde sonunda öldüğümü görüyorum, çünkü benim türümde hatta görebildiğim, bildiğim her yaşayan varlık için böyle oluyor. Ölüyorlar. Yok olmaktan farklı, hâlâ varlar, sadece yaşamıyorlar. Bildiğim yaşam belirtilerini göstermiyorlar. Bir gün başıma bu geldiğinde ne yapacağım? Birine, bir şeye ihtiyacım var. Ama öyle büyük, öyle akıl almaz olsun ki bu bilmediğim yer, ne olursa olsun yanımda güveni hissedebileyim.
Çünkü korkağız işte, tek başıma yapmak istemiyoruz. Farklı yerlerde, ikliminden yerleşimine kadar farklı bölgelerde yaşıyoruz. Bu yüzden tanrılarımız da farklı ama inanılan, inanılmak istenen şey tamamen aynı. Eğer ihtiyacın varsa inan. Yanına almak istiyorsan inan. İki türlü de ne olacağını bilmeden karanlığa girmeyi seçtin ya da zorunda kaldın. İşte bu yüzden tanrı ne var ne yok.
İnanıyorsan vardır. Eğer ben inanıyorsam her şey vardır. Bu benimle ilgili ve inandığım şey ile...
EMİN
2021-12-15T18:23:03+03:00Tanri olayını ortaya çıkardılar mi? Yoksa Tanrı gerçekten kendini bize işittirdi mi? Bunu bilemeyiz. Ancak ve sadece güvenebiliriz.
İşte bu sebeple inanç mefhumu sadece kişiye özel, öznel yeterli sebeplerden dolayı inanılan şeydir inanç.
Ve güvene dayalı inşâ edilen inanç adına mutlak gerçek ahkamlar kesenler sadece zan konuşurlar.
Tıpkı, Ölümden sonrası hakkında her hangi bir hüküm veya ahkam kesen kişiler gibi.
(Yazınız güzel, konuşmaya değer bir konu)