Konuşmak istememeni anlıyorum. Koskoca Tanrı'sın benimle mi konuşacaksın? Kimine göre sana yazmam, böyle konuşmam günahtır belki de ya da saçmalık. Ama derdimi Tanrı'ya dökmeyeceksem ne anlamı var dert etmenin? Sadece konuşmak istedim. Yine biraz yalnız hissettim aslında. Ha bir de çok yorgunum biliyorsun. Hiç hareket etmeden ne de çok yorulurum bilirsin.

Eskisi kadar üzülemiyorum birçok şeye. Korkamıyorum, sevinemiyorum. Derin bir nefes alıp ''işte hayat'' diyemiyorum. Zaten dediğim de sayılıdır bilirsin. Duygularımın altını kıstım. Kalbim nasır tuttu. İyi oldu, iyi. Yoruluyordum epey.

Tanrı? Dürüstçe sorayım, her şeyi mahvettim di mi? Senin şartların ve benim katkılarımla bir çuval inciri berbat ettim. Olacaktı benden bir şeyler. Sancıya sancıya yolumu bulacaktım. Beceremedim yine di mi? Hem de artık heves de kalmadı. Böylesine alıştım. O kız hiç yokmuş bir düşmüş gibi. Duyuyorsundur mutlaka, dünyada herkes mutlu yaşamak zorunda değil diyorum. Sık sık kendimi geç kalmış hissediyorum. Bir türlü bitmiyor zift gibi, katran gibi hüznüm.

Duyguları kıstık ama kısık ateş bile içimi kavuruyor işte. Ne istek, ne heves ne bir cesaret. Senin bir planın var mı yoksa gelişine çarpıyor muyum duygu varillerine? Karıştığını pek sanmıyorum. Karış isterdim. Çünkü bazen başı boş, yolu yok, izi yok, dünyaya fırlatılmış gibi hissediyorum.

Of ne diyorum ben? Diyorum ki istek, dilek ve şikayetler sana ulaşıyor mu? Çünkü uzun zaman önce dilek dilemeyi de bıraktım. Kendimi kocaman bir çöplükte hayal ediyorum, ve freni patlamış araba gibi çöplüğü arşınlıyorum. Bedenimi kusursuz yarattın ve bana bağışıklık sistemi verdin. Teşekkürler. Ya ruhumun bağışıklığı? Onu unuttun mu? Bak bozuluverdim. Saplanıverdim. Takılıverdim. Biliyorsun di mi? Görüyorsun di mi?

Yanlış anlama, isyan etmiyorum. Korkuyorum senden. Beni sevdiğini filan varsayıyorum ya da umrunda olmadığımı ya da belki hiç var olmadığını. Olsun. Kağıdın üzerine kalemle iz bırakmama sebep her neyse, kimse, dünyada olmama sebep her ne güçse bunları ona armağan ediyorum.