Dünyanın en uzak yerinden yazıyorum sana sevgilim.

Değmemiş avuçlarımıza düşen ateş önce hasta etti bizi,

Sonrasındaysa veremli ciğerlerimizi emanet ettik birbirimize.

Ve çürüdü böylece geceye saklanan ayın karanlık yüzü.

Hastalığım o denli kudretliydi ki ay ışığı çaldım gökyüzünden.

Böyle de devam etti ardından en şahsi cinayetler.

Ekip arabalarından nefret etmek için bütün deliller elimde,

Yeni bir kıyamet başlatmak için gereken hüzün de...

Ancak izin vermedim ve fısıldadım kulağına tanrının,

Ne de olsa o peygamber değildim artık.


En son tanışmak isteyeceğim şeydi yokluğun.

Ancak görünen o ki herkesi tanımam gereken bir dünyada yaşıyorum.

Durmaksızın döktüğüm gözyaşlarımın hiçbirinin bir anlamı yok elbette.

Baksana, hala yeni yeni fırtınalar keşfediyorum içimde!

Başım dönüyor, neyse ki yeryüzü mevcut değil.

Ruhumu yıllar önce satsaydım şeytana olmazdı bunların hiçbiri.

Lanet olsun hepsine, sana, bana, ne kaldıysa geriye,

Tümünü o aleve bırakmak istiyorum.

Ancak biliyorsun ki benim gibi bir bedevinin yapabileceği bir eylem değildi bu.

Ölümüne saklayacağım, kaybettiğim kumarı unutmamak uğruna.


Kendi kendimin hainiyim lakin bu engel olmuyor ellerinden şaraplar içmeme.

Bu demek değildir ki cennet senin kollarında saklı değildir.

Esas cehennem tenine dokunamamışken bu denli yanabilmektir.

Esas cehennem gözlerinden vazgeçmektir.

Zebanilerden aldığım orakla saldırıyorum uykuya.

Başımı hissedemiyorum...

Zaten enkazdı doğduğum yer!

Zaten enkazdı tanıştığımız yer!

En ufak bir sarsıntıda ölüm ele geçirecekti bizi apansız.

Ve esmesi gereken rüzgarlar böylelikle kapımı çaldı.

En azından ben zatürre olacağım,

Senin kanın akacağına benim ciğerlerim kusacak saklı olanları.

Uyurken sen ay ışığıyla çizeceğim o güzel yüzünü.

Yakalamayı tercih etmiyordun yanındaki ışığı.

Kendi karanlığınla örtbas ediyorsun riyakarlığını.

İhanet dahi çok yakışıyordu sana.

Ve ben bundan emin olmak uğruna,

En yıkım dolu maceralara atılacaktım kuşkusuz.

Ardımda her zaman bir not bırakarak,

Kaybedecektim şuurumu bu korkunç yeraltında.


Beni parçalara ayırıp vaktinde düştüğün çukurlara gömmeni istiyorum.

Tanrı hatırasına karşı geliyorum bir ihtimal lakin,

Beynim bir kez olsun açığa çıkabilseydi,

Hiç de mütevazı olmayan bir isyanın koptuğu kolayca fark edilirdi.

N'olur sen beni fark et sevgilim.

Gözlerini kamaştırıyor ışığım, görüyorum.

Kör kalıyorum, cebimde yalnızca hayallerimle,

Sensizliğin en soğuk ayazlarına meydan okuyarak,

Bu karla kaplı tepeleri aşıyorum.

Senle hiç tanışmamış olmayı düşünmekten dahi korkuyorum.


Buz kraliçem benim, görüyorsun ya!

Beni en zamansız anda dondurdun.

Artık hangi günü, saati yaşamam gerektiğini bilmekten acizim.

Kendimi gerçekten hasta hissediyorum, ne acı...

Bu arayışımda soluklanmamı sağlayan,

Dünyanın en güzel nefesiydin.

Bu acımasız ve kargaşa dolu senfonideki,

İçime işlenen en güzel estin sen.

Sen çıktın karşıma ve durdu o an kim varsa.


Işığın kızının yanlış inançlarından dolayı,

İntihar etti ne yazık ki az önce evsiz zenci.

Bu iklime ait olmadığı aşikar,

Ne işi vardı ki burada?

Sanırım gerçekten aradığını bulduğuna inanıyordu.


Kendini uykuya emanet ettiğin gecelerde,

Ayda bir kere seni en vazgeçmeyecek şekilde öpeceğim.

Dudaklarım o denli emin ve kudretli ki,

Sen gerek bana bakıyorken,

Gerekse gözlerini kapatmış kendi şeytanlarınla savaşıyorken,

Senin etrafındaki dönüşümü her tamamladığımda,

Hissedeceksin beni,

Hissedeceksin bizi ve yalnızlığımızı.


Merak etme, hakkında bir tane dahi şikayet dilekçesi yazmayacağım.

Belki bir gün evine bir tebligat gelir,

Ve gönül mahkemelerinde nasıl yargılandığıma karşılık şahitlik edersin.

Ya da kim bilir belki avukatım olur,

Ve beni yeniden doğurursun.

Bir şey de onlara,

Lütfen...

Hapse girmek istemiyorum sevgilim.


Artık başımı hissediyorum çünkü bu ağrı beni öldürecek.

Kaybettiklerimi geri kazanamam,

Ancak yeni şeyler yaratabilirim.

Seni seviyorum.