Terk edilmiş kasaba olsun mesela, bir zamanlar kahkahalı yaşam barındıran. Orada bulayım kendimi. Kırık ahşap kapılı boş evlerin, paslanmış bisikletlerin yanından sakince ve ağır adımlarla geçeyim. Bulut perdelerinin örttüğü güneş düşmesin yer yüzüne, rüzgâr ardımdan eşlik etsin yürüyüşüme. O anda hislerim karşılık bulur. Yaşam yok içimde, ama bir zamanlar vardı. Kayıp vaziyette gezinen bir yolcu kimliğiyle kendimi arıyorum. Rastlaştığım bazı insanlar yer kaplıyor anılarımda. Onları eliyorum, gerçeği değil huzuru arıyorum. Kendi gerçekliğimi kuracağım artık. Yaşandığı gibi kalmayacak anılarım, yaşanması gerektiği gibi anılacak. Tanışmalarımız ardından söylemlerimiz yeniden tasarlanacak, hatta vedalarımız en güzel şekilde anılacak. Aradığım yaşam mı yoksa yanlış yaşanmış yaşanmışlık mı? Bilmiyorum.

Düzeltme ve tasarlama çabam bir sonuca ulaşmaktan uzak. Sadece bir arayışın eyleme dönüştüğünü görmek istiyorum. Mevcuda gelirken geriye dönük düzenlemelerde çokça yaptığım hataları görüyorum. Gülüşünden uykusuz kaldığım insanların güldüğümü fark etmediğini anlıyorum mesela. Canımı yakıyor, kendime kızıyorum ama sıra onlara kızmaya gelince aklıma gelen gülüşlerine yine yenik düşüyorum. Kasabada onların gülüşlerini arıyorum tasarıma zarar vermemek adına, bu sefer onlar da benim gülüşlerimin farkında. Yaşamsız kalmış kasabamda gülüşlerim, kahkahaları tekrar ait oldukları yere getiriyor. Zilleri çalan parlak renkli bisikletler sokaklarımda yarışıyor. Beyaz boyaya bulanmış fırçalar çitleri boyuyor. Kapanan kapılar tekrar ayırmayı vadediyor. Güneş, perdeleri sıyrılıp en tepede yerini alıyor ve rüzgar sürüklemek için değil, serinletmek için esiyor. Tüm bu değişimin dönümü gülümseme ile oldu gibi görünüyor. Farkına varılmış bir gülüş ne güzel bir yaşama dönüyor. Sesleniyorum, gülüşü ile hayatımda var olan insanlara! Ben de gülmek istiyorum.