Kalbimle yaşamayı, kalbimle konuşmayı öğreneli uzun zaman oldu.


Yeryüzünde görünen, görünmeyen her şeyin esrarını yalnızca kalbin çözebileceğine ikna ettim kendimi. Bu yaşamın içinde süregelen bir serüvende gerçekleşti.


Kalbimle deneyimlediğim, duygu dünyamda yer eden hiçbir izi unutmadım.


Aslında unutmak insan olmanın gereğidir. Unutmayan insan olmaz. Oysa bazı şeyler unutulsa da kaybolmaz. Bizimle birlikte taşındığı için erdemlerimize karışır.


Kalbimizin çizdiği yol yaşam öykümüzün pusulasıdır.


Benim pusulam semavi dinlerin öğretisinden süzülüp gelen tasavvuftur.

                                                        

  ***

Öğrendiklerimiz, hayata bakışımız, dünyayı yorumlayışımız, kendimizi keşfettiğimiz an başlar.


Tasavvuf insanın kendini keşfettiğine ikna olmasını sağlayan yegâne şeydir. Benim hayatımda tek örnektir.


Bugüne kadar yazmak istediysem onun eseridir.


Ahlak kurallarım varsa, insan olmak için çabaladıysam, erdemlerimi bulduğum topluma fayda getirmek için mücadeleye atıldıysam, bütün bunları beni hizaya getiren tasavvuf erlerinin ruh mimarlığına borçluyum.


Yol erenlerini yolda tanımanın sarsılmaz mutluluğu içindeyim.

                                                          

***

Dünyayı anlamının en önemli kaynağı inançlarımızdı.


Herkes inancı doğrultusunda ilerledi.


İnsanoğlu bir an bile inanmadan yol almadı.


Akımlar inanmış adamların fikirleri doğrultusunda ortaya çıktı.


Bizi büyüten gerçeklik tarih içinde değişse de anlamını kaybetmedi.


Farklı isimlerle varlığını sürdürdü. Var oldukça insana temas etti.


Onun için “oku” emrinin gereğini yapmak insanı derinleştirecekti.


Okumanın kılavuzu şaşmaz bir gerçeklik olarak önümüzde durdu.

           

Tasavvuf emirlerin içinden süzülüp gelen uzun bir medeniyet yolculuğuydu.

                                                                    

***

           

İnsana insanca “tasavvufi bir bakışla” yaklaşmanın değiştirici bir yanı var...