Travma, bölünme, yersizlik, aidiyet, ait olmama, umutsuzluk, umut. Küçüklüğümün silik anılarında bile yer edinmiştir bir taşınma durumu-konusu. On ev, iki yurt, beş şehir. Bütün hayatımın belki de en tanıdık meselesi. Çocukken sorsalar heyecan kelimesini koyardım hemen yanına. Birazcık da tedirginlik. sonraları sıkıntı dedim yavaş yavaş. Ne bir çocukluk arkadaşı, ne büyüdüğüm ev-şehir. Bir yandan da hiç bir yere benzememek meselesi var tabi. İnsan yaşadığı yere benzer demiş şair. Bense bir çok yere benziyordum. Sevmiştim bu düşünceyi de bir zamanlar.
Ha bir de tren istasyonları ve bavul meselesi var. eşyayla kurduğum ilişki de yanımda taşıyabildiğim kadardı. Tren istasyonlarında geçti çocukluktan yetişkinliğe geçişim. Elimde bavulumla ne çok yerden geçtim, ne çok yerde bekledim. On dört yaşında bir otobüs garında sabahlamak da olabilir taşınmak. ya da İlk kez gittiğin bir şehirde, o şehre ilk kez gelenlerle ilk kez aynı odada uyumak. Sonra okul değiştirmek, yeni bir yatakhane yeni bir şehir. Ve hep istasyonlar.
sonra ilk ev, sana ait olan ilk ev. Bir gecede toplanan eşyalar oradan da gitmenin vakti gelmiştir elbet. Yalnızlık ama bu sefer iki kişilik bir yalnızlık. Sabaha kadar hiç konuşmamıştık. Birisi konuşsa öteki ağlayacaktı çünkü. Birimiz konuşsak sanki her şey düşecekti olduğu yerden boşluğa. Ve sadece biz kalacaktık onların bıraktığı boşlukta. Ya da bana öyle gelmişti.
Şimdi dördüncü evimize taşınacağız beraber geçirdiğimiz dördüncü yılda.
hep açılmamış koliler, tam yerleşmemiş eşyalar. Bilmiyorum artık nasıl yerleşik olunur, beceremiyorum.