04.11.2020


Bir boşluk ki tanımlayamıyorum. Parçalayıp indiriyor beni. Yaşadığım tüm güzel şeyleri unutturuyor. Anda hissettiğim acıya odaklanıyorum. Bu acıdan kurtulmak ya da kurtulmamak, hangisi daha faydalı benim için gözetmiyorum. Odaklanıyorum acıya. Çözüm aramıyor, bir yola başvurmuyorum. Hissediyorum, parçalanıyorum. Ben yok oluyorum. Hissediyorum. Sona yaklaşıyorum. Hissetmek istemiyorum. Sonumun nasıl olabileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Ama tanımlayamıyorum.


Bu boşluk adını verdiğim hissiyatın boş hissettirmediğinin pek tabii farkındayım. Fazla dolu fakat aynı zamanda boşluktaki bir kara delik gibi. Güzel bulduğu her hissi içine alıp sonsuza dek yok eden, beni yerle bir edecek her hissi ise sonsuza dek dünyamın tam ortasında hiç unutmamacasına kısır bir döngüye çeviren kara bir delik.


Günün birinde tıkanır değil mi? Evet deyin lütfen, ihtiyacım var buna. Günün birinde tıkanacak, sen bir evyeyi pompalar gibi bu kara deliğe düşen her güzeli dışarı çıkaracaksın.


Yüzün eskisi gibi çiçek açacak. İçin güneşin doğduğu tarafa bakacak; aydınlanacaksın, aydınlanacağız. Dolup dolup taşacaksın kalbini pır pır ettirenlerle. Senin ağırlığın, taşırdığın güzellikler kadar olacak. Umut ediyorum. Karanlıklar içindeki o parlaklığı ortaya çıkaracak ve hemen ardından sıkıca, hiçbir tedirginlik duymadan tutunacağım.