Haydar, 

Eski dostum benim, inan ki sana değil kinim. Görmüyor musun halimi, yok yere taşımaktan yorgun ellerim, yorgun avuçlarım.

Haydar, güzel gözlü arkadaşım. Kaldırım kadınlarında, medet arayanım. Bir bu dünya var, bir de bunun altı derdin ya, gittiğin günden beri bitti buram, aklım sende kaldı, muradına erdin mi aşağıda, burada acamadığın kolların, kanatlandı mı, dikemediğin düşler, yeşerdi mi?

Buraları sorma Haydar, buraların halen yabancısıyım. 

Ben senin gibi değilim bilirsin, ne yaşa denildiğinde yaşayabilirim ne de ölümün kollarına korkusuzca atılabilirim senin gibi.

Ah Haydar, ne gidişlerimiz vardı.

Helal olsun sana, nasıl da gittin sessiz sedasız. 

Ben ise nasıl da kandırmışım kendimi, ne çok cüretkarlık yapmışım yaşayacağım diyerek.

Bir gece vardı hatırlarsın, sana kızıp tek yumrukta masayı dağıtmıştım.

Ne büyük hata yapmışım.

Anladım ki o gece ben hem kendimi hem de dünyayı yok saymışım.

Ne de aldanmışım. 

Bilirsin, buralarda yeşilliğe dalar, çok sıkılırsak denize kaçardık.

Deniz bir tuhaf şimdi, ne dalgası dalga ne düşü düş, dün güzel sözler fısıldayan damlalar bugün ölüm olup gözlerime doluyorlar.

Yeşilliği ise hiç sorma, değilim bile farkında.

Artık hiçbir şeye bakmıyorum uzun süre, bakacak güç bulamıyorum kendimde. Ha ne yapıyosun ulan bütün gün dersen uzun uzun düş kuruyorum, gerçek olsun olmasın, içlerinde yeni dünyalar yaratıp içlerine benler koyuyorum, sonra onların da içlerinde kayboluyorum.

Hiç sorma Haydar, çok çabuk gece oluyor artık, geçiyor yani geçmez dediğin.

Neyse, yine epey konuştum.

Kendine iyi bak Haydar kardeş, sen kendinin iyisini bilirsin, buradayken es geçtim sözlerini, bana da birkaç tüyo yolla ara sıra, en azından ne durumda oldugumu anlayabileyim.

Tatlı rüyalar Haydar.