Kaybedişlerin gölgesinde kalan ruhlar,
Üzerlerine yıkılan umutlar.
Bütün bunların ötesini görebilmeyi ister,
Garip bir ruh haliyle bakıp,
Ötelere dalarken,
Rutubet tutmuş çukurlara sahip,
Bulanık gözler.
Eski çarpışmalara hasret,
Yemyeşil otların serpildiği,
Yiğitlerin ayak bastığı çayırlar.
Eski insanlara hasret,
Adımlarını bilinmezliklere atan,
Cesur yüreklilerin düşüp kalktığı sokaklar.
Bilmek yetmiyor artık,
Yeni insanlara,
Attıkları adımın nereye varacağını.
Düşmesin istiyorlar çocukların anneleri.
Sorunlar ortaya çıkmadan kaldırılmalı,
Diyor bütün babalar.
Yaşamak istemiyor insanlar.
Dövüşmek istemiyor askerler.
Ölen ölsün diyorlar.
Ne gelecekse gelsin başımıza,
Kim ölmeliyse ölmeli.
Ama parmak oynatmak kafi.
Varmak içindir bütün bu hilekar çalışma saatleri.
Atlamak için devasa uçurumları,
Lazım en az çaba.
Diyor öğretmen edasıyla birileri.
Lazım biraz düşünmek.
Diyor ilk aklına gelenle övünen zengin biri.
Biraz dinlenmek.
Bolca eğlence sonrasında.
Diyolar sektörünü oturtmuş,
Para sayma makineleri.
En değerli hayatlara sahibiz bu zamanda.
Takılmasın ayaklarımız taşlara.
Sonra,
Yıkılıyor dünyamız başımıza.
İlk dünya savaşının ortasında,
Küçücük çocukların hayalinden,
Daha gerçek hayellerimiz.
Fakat bizler zamanımızın kobay fareleriyiz.
Hayatılarımız kandırmacalar üzerine kurulu.
Uydurmaların hedefindeyiz.
Başkalarından en önce kendimiz,
En büyük saftirik kendimiziz.
Yalanların en kallavisini bulmalıyız.
Aptal çok.
İnanmaya kendimizle başlarız.
Kendi aklımızı yenecek en güzel yalanla,
Çıkılan hiçbir yolda,
Tabi ki de
Yalancı çıkmayız.
Tatmin olduktan sonra,
Bütün artıklarımızı.
Başarı hikayeleri olarak pazarlarız.
Bir fare tekerleği hayatımız.
Herkesin gördüğü tek bir gerçek.
Tanrı hikayelerine aldanmayanlar için,
Yeni hikayeler pazarlama endüstrisi.
Küçük tanrılarla çevrili,
Büyük egolarla örtülü bi topluma doğru,
Yeni hikayeler pazarlama endüstrisinin,
En yeni hikayelerini pazarlama mottosu,
Herkesin inandığı,
Herkesin bildiğinden daha önemli.
Kendi yalanlarımızı kolay satabilmek için,
Birçok yalana gözlerimizi kapatırız.
Kimsenin açığını yakalamamak için
Kimseyi de gerçekten dinlemeyiz biz.
-Dinlemeden geç,
Geçmeden inecek var mı?
Geçince hemen ilk anlamadımda.
Dikkatini toplayamayanlarda atıyım.
Oradan çok yürürüm geri.
Kimse kimseyi önemli addetmiyor zaten.
Peki..tamam o zaman... en azından,
Ben telefonumla ilgileniyorken bırakın biryerlerde.-
Köpekler gibi korkarız,
Hatta eski köpekler daha cesurdu,
Eskiden beklentisi yoktu köpeklerin bizden.
Daha çok havlar,
Hatta daha çok ısırırlardı bizleri.
Artık alışmış köpekler de
Onlara birşeyler verebilecek olmamızın tatlı hayaline,
Kendi başlarına ne yaparlar bilemiyorlar.
Bizde bilemiyoruz zaten.
Olmasa elimizde telefonumuz,
Mesela ne yaparız bilemiyoruz.
İnsanlar ne kadar samimiyetsiz birlikte,
Onlara çıkar sağlayacak olanların tatlı hayaliyle.
Kimse naif değil gerçekte.
Hepiniz gırtlaklıyorsunuz birbirinizi düşlerinizde.
Ne kadar alçak ve artık hayaller,
Ne kadar yüzsüz istekler.
Bir tas çorbayken en yoksul kavga,
Artık doyuramaz insanı bir tas çorba.
Bir sonra ki çorbanın düşüncesi,
Artık doyurmuyor hiçbir sayı onu asla.
Onlarca tas çorba,
Peki hep mi çorba?
Ya köfte,
Ya ekmek,
Ya pirzola.
Düşünmemek elde mi?
Ya bir sonra ki yıl?
Ya 10 yıl sonra?
Bitmeyecek bu kavga.
Ne kavga gerçek bir kavga,
Ne açlık gercek bir açlık aslında.
-Açken öldürmüşsün onu.
Açıktaydım da.
Aç ve açıkta olduğundan bu dava düşer.
Peki yarından sonra?
Yarının hesabını bugünün aç karnıyla tutmaktan hüküm giyeceksin.
On yıl az değil mi?
Fazla bile beş yılını aç karnına yatacaksın.
Kalan beş yılda beni ne tok tutacak?
İdam.
ben idam olmayı bilmem ki
Merak buyurmayın sizin hesaplarınızı tutan eller,
Hesaplayan akılla beraber.
Zıvanadan çıkarak gelirler.
Onlar geldiklerinde size öğretecekler.-
İnsanlık tatmin olmaya çabalayan bir varlık.
Yakındır hiçlikle sınanacakları kıtlık.
Tatmin edilememenin vereceği,
Pis ve bulanık,
O bunaltıcı psikolojik bunalım.
Açlıktan öldürecek hepsini,
Etrafları sineklenmiş sofralarla çevriliyken,
Yiyecek bulamayan gözlere şenlik bir kıtlık.