Gözlerini açtı. Başında duran silik suretlere bir bir göz attı. Hiçbirini net olarak göremiyor konuştuklarına bir mana veremiyordu. Yaşlı bir erkek sesi, uyandı mı, diye heyecanla bağırdı. Başındaki üç kişi birden aynı anda evet deyiverdi. Sakince başını çevirdi adama ama ne sesini tanıyordu ne de bu bulanık yüzü. Sonra içeri doktor girdi. Sizlere birkaç bilgi vermem gerekiyor, dedi. Şimdilik kırılan kolları için ona birinizin yardımcı olması gerekiyor. Ayrıca hafıza kaybı yaşamış olma ihtimali çok yüksek. O yüzden ona ani bir ilgi gösterisi sunmayın, yavaş yavaş onunla iletişim kurun, yarın hastayı taburcu edeceğiz, dedi. Evin balkonundan düşmüştü. Neyseki sadece 1.katta olan bu ev onu öldürecek kadar yüksekte değildi. Sadece kafatası çatlamış ve iki kolu üzerine düştüğünden kolları kırılmıştı. Bu kadar maceralı bir güne uyanmamıştı hiç. Heryeri ağrıyor, neden bu odada olduğunu ve başına ne geldiğini bilmiyordu. Odadaki kimseyi tanımıyordu. Birazdan ağrı kesici ilacın da etkisiyle tekrar uykuya daldı. Sargılı başı ve kollarıyla kırık burnu biraz zorlamıştı uyku pozisyonu almasında ama ağrı kesicinin etkisi daha baskın çıkarak uykuya dalmasını sağlamıştı. Altı ay geçti. Artık net görebiliyor ama aynı evde kaldığı insanları hala tanımıyordu. Evden kimseye haber vermeden çıktı. Yanına hiçbir eşya almamıştı. Yalnızca cüzdanını ve cep telefonunu almıştı. Bir bilet almıştı internet üzerinden. Zamanında havaalanına yetişmesi gerekiyordu. Yeni bir hayata başlayacaktı. Madem hiçbir şey bilmiyordu, o da hayata baştan başlayacaktı. Uçak kalkıp havalandığında kuş gibi hafiflemişti. Yabancı insanlarla daha fazla yaşamaya tahammülü kalmamıştı. Gittiği yerde bir otel odası ayarladı. Gece olmuştu. Ilık bir duş aldı ve yatağına uzandı bornozuyla. Sabah yeni hayatının ilk günü olacaktı. Ama o acı sabahta hatırladı her şeyi. Sevdiği adam kendi canına kıymıştı. O da buna dayanamayıp atmıştı kendini balkondan. Ölmeyeceğini biliyordu. Zaten bu yüzden atlamıştı. İçindeki acı yerine bedeninde acılar taşıyarak içteki acıyı unutmak için... Kabus gibi uyandığı sabahta yine yüreği acıyla doldu. Ama başka bir şey hatırlamıyordu. Sadece sevdiği adamın ismini sayıkladı. İçine bir ateşli odun parçası atılmış da sönmeye yüz tutmuş ateşi yeniden harlanmış gibiydi. Sevdiğinin adından başka bir şey bilmediği bu dünyadan bir de tek bildiği kişiden ayrı kalmak korkunç bir yalnızlıktı. Sığınacağı kimsesi de yoktu. Bütün gün dizlerini karnına çekerek yatağında oturdu. Tüm gün sevdiğinin adını sayıkladı. Adını bildiği tek kişiyi... Oysa kendi adını bile bilmiyordu. Gece olduğunda otelden ayrıldı. Bir sokakta çalgılarıyla eski parçalardan birini çalan bir adama rastladı. Sevdiği adamın en son açtığı parçaydı bu radyodan. Bir kaç bozukluk attı çalgıcının önüne sonra bir içki aldı. Yol boyu ağlayarak başına diktiği içki şişesinin dibine geldiğinde ayakta duramayacak haldeydi. Başka bir adam bulmuştu onu kıvrıldığı yol kenarında. Aldı ve evine götürdü. Kanepeye bırakıp üzerini örttü ve başının altına yumuşak bir yastık koydu. Sabah uyandığında yabancı bir evde olduğunu anladı. Yine aynı kabusu yaşayacağından korktu. Hatırlamadığı sözde yakınlarından birinin evinde miydi yine yoksa? Sakince beklemek yerine tek tek odalara bakmaya karar verdi. En arka oda yatak odasıydı. Adam orada uyuyordu. Kapıyı açtığında oldukça iyi görünümlü bir adamın boylu boyunca yatakta sağına dönmüş bir biçimde uyuduğunu farketti. Adam o kadar temiz ve iyi görünümlüydü ki rahatsızlık çıkarmamaya karar verdi, sessizce evden ayrılacaktı. Kapının sesine uyanan adam onu kolundan tutup çekti ve aynayı göstererek başındaki yarığa bakmasını söyledi. Yol kenarına düştüğünde olmuştu bu yarık. Sonra kanepede pansuman yaptı ve onun ellerini tutarak kayıp yüreğini aramanın yolu bu değil, dedi. Birden bağırmaya başladı. Benim kayıp yüreğimi bulmamın bir yolu yok çünkü o çoktan öldü, dedi. Hiç tanımadığı bu adamın yakasından tutup onu sarsarak her şeyimi kaybettim, aradığım hiç bir şey yok, dedi. Zavallı adam açıklama için ağzını açsa da kızgın gözlerle kendisine bakan kadına bakarak dudaklarını ısırarak kanepeden kalktı ve en iyisi kahvaltı hazırlayayım, dedi. Gerek yok, diyerek kapıyı çarpıp çıktı. Herkes yabancıydı. Her yer saçmalayan insan doluydu. Köprünün başına geldi atlamak istedi. Sonra bir sigara yaktı olduğu yere çökerek. İçindeki ses bunu yaparsa tek bildiği şeyin de onunla birlikte yok olacağını söylüyordu. Benim içimde yaşar belki dedi. Kendi kollarından tutup kaldırdı yerden kendini. Bundan sonra yol arkadaşı kendisi olacaktı. Tek bildiği, sevdiği adamın da içte de olsa yaşadığını bilmek bir hayat anlamı vermişti ona. Sonra bir ev kiraladı. Bir iş bulmalıydı ama ne yapabilir bilmiyordu. En düşük ücretten bir dükkanda garsonluk yapmaya başladı. Gelen müşterilerin aşağılamalarına katlanamayınca oradan ayrıldı. Sonra bir pastanede işe başladı. Güzel pastalar yapıyordu. Bir sabah pasta almaya gelen müşterilerden birinin tanıdık bir sima olduğunu farketti. Sevdiği adamın çok yakını olan biriydi ama kim olduğunu tam çıkaramamıştı. Sonra hatırladı. Hatırlar hatırlamaz içine yeni bir sevinç düştü. Sevdiği adamın kız kardeşiydi. Zaten kadın da onu tanımıştı. Birlikte pastaneden çıktılar. Yol boyu sohbet ettiler. Aslında sevdiği adamın taburcu olduğunu yani aslında ölmediğini öğrendi. Koşa koşa evine gitti adamın. Öğrendi ki kendisini yol kenarında bulan adamın ta kendisi sevdiği adammış. Utandı ondan. Ama önemli değildi. Tek bildiği sevdiği kişiyi bulmuştu. Gerçi yüzünü hatırlamıyordu ama sevdiği adam olduğunu anlamıştı. Sevgi görmeden de anlaşılabilirdi. Kollarının sıcaklığından ve saçlarını okşayışından, okuduğu şiirlerden tanımıştı onu. Sarıldı, daha çok sarıldı ve herkesten, her şeyden kaçmaktan vazgeçti. Tek bildiği şey için tekrar yaşamaya karar verdi.