Yazdıklarım hiçbir zaman düşüncelerim kadar zengin değildir ama belki de bir şeylerin farkına varmaya başlamışımdır. Bazı dönemler vardır ki insan kendini düşünmekten, sorgulamaktan ve bir şeyleri incelemekten kurtaramaz. İşte şimşek gibi aniden çarpan büyük fikirler bunlar! Ben de bu anlardan birinde olduğum için bir iki şey söylemek isterim. Bunun gibi sorgulamalardan doğan sorular benliğinizi öyle güçlü sarar ki birden hayatı adeta bir gök kadar geniş, düşüncelerinizi ise gökteki bulutlar gibi görmeye başlarsınız. İnsanı buna iten nedir? Tamamen kendisinden mi doğdu? Bunu düşünürken insan kendini dünyada küçücük bir damla gibi hissetmekten alıkoyamıyor. Eh, madem küçük bir damla gibi hisseden insan konusunu açtım, bu konuda da fikirlerimi söylemek isterim. Böylesi bir insan kendi aleyhinde bile olsa başkasına çok fazla hak tanır. Bunu yaparken de kendisini aşağı çekmekten yakayı kurtaramaz. İyi insanlara lazım olan en yüce şey haysiyettir. Kötü insanlardan uzak duramıyorsa kandırılmamalıdır, yıkıcılığı fark etmelidir. Dürüstçe söylemem gerekirse iyi insanların ağzından çıkan her söz bana ilham kaynağı olmuştur. Bu sonuca arkadaşım sayesinde varmıştım. Kendimi fark etmeye başladığım dönemlerdeydi. Peki dostum, yoluma giderken anlat bana neden doğruyu düşünen insanların zaman zaman üzüldüğü olur? Bence bundan büyük ülkü olmadığı için üzülmelerinin gereği yoktur. Ama sorularıma acı bir gerçek niteliğinde olan cevabı almıştım. O günleri hatırladığımda kendimi engin boşlukta arayış içinde olan bir insan gibi hissettim. Soruma gelen cevap ise daha öğrendikçe üzüleceğim konuların olduğunu anlatan türdendi. Bazı doğrunun peşinde koşan insanlar yanlışlara karşılık veremediklerinde içlerinde kendileri ile çelişmeye başlarlar. Yanlışlara karşılık veremediklerinde ise değersiz ve aşağı hissederler. Belki de bunların ötesinde daha ilginç konular vardı. Yalnızlığımızda kendimizi uçurumun dibinde durup aşağı bakar gibi düşlerdik. Bazılarımız tam tersine yalnızlığını, mutluluğunun bir devamı olarak görürdü ama daha da büyüğünü biz insanlar tamamen keşfetmemiş de olsak kendimize ait birkaç amaca sahibiz. Şimdi bile tüm zorluklara ve sıra dışı olaylara karşı hissediyoruz onu. Sadece uyuyor. Gün gelecek artık dehşet olarak değil, heyecan verici umutlar olarak doğacak fikirlerimiz olacak. Sevinç, huzur ve kendimize kurtuluş getirecek cevapları çaba harcayarak bulduğumuzda uçurumdan kalkıp fikirlerimizi büyüteceğiz! Nereden başlayacağımı bilmediğim, eskiden bitiremeyeceğimi sandığım bir konuyu anlatıyorum ama bu çok zor benim için. İnsan biraz bilgili olduğunu düşünsün, bazen farkında olmadan komik duruma düşer. Aklım fikrim akıl hocalığındaydı. Yorgunluktan kısık bakan gözlerle bana bakıyordu. Bir şeyler ile uğraşmak istemediği belliydi. Gençler umudunu kaybettiklerinde hayatı küçümserler, bu aslında umutlarının yetmediğini anladıklarında gelen masum ama kötü sanabileceğimiz bir kırgınlık hissidir. Bense tam tersine onun bütün her şeyi olduğu gibi kabullenmesini istiyordum ama bunu bir türlü başaramamıştım. Susarak bir şeyleri açıklayan insanlar gibi olabilseydim her şeyi daha önceden çözebilirdim! Benim hakkımdaki yanılgılarının en büyük sebebi ona kendimi açmayıp yanlışı dinlemesine izin verişimdi. Bunu yaparak onu gerçeğin derinleriyle yüzleştirip bir daha ikilemde kalmamasını istiyordum. Doğru muydu bu? Onun için mi yapıyordum? Yoksa kendi gururumdan dolayı onun iyiliğe ulaşabileceğini mi sanıyordum? Onun gibi iyi kalpli bir kızın yanlışlarla oyalanmasına, dahası üzülmesine karşı gururumun zafer kazanması kendimden soğumama yetiyordu. Doğrudan aptalcaydı, belki de acımasızlıktı ama yaptığım kahramanlıktan sonra doğruyu kestirmiş bir gülümseme ile bana baktı. Böyle bir anıdan sonra onunla tekrar hiç ayrılmamak üzere karşılaşmıştım.