Çoğumuz Nazi Almanya’sının Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'e atfedilen şu sözlerle bir şekilde karşılaşmışızdır:


“Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır. Yalan, ancak devletin halkı yalanın siyasi, ekonomik ve/veya askeri sonuçlarından koruyabileceği süre boyunca sürdürülebilir. Dolayısıyla, devletin muhalefeti bastırmak için tüm yetkilerini kullanması hayati önem taşır, çünkü gerçek, yalanın ölümcül düşmanıdır ve dolayısıyla gerçek, devletin en büyük düşmanıdır.”


Öncelikle belirtmek gerekir ki bu konuda çeşitli araştırmalar yapan Randall Bytwerk yukardaki sözlerin Goebels’e ait olduğunu gösteren herhangi bir kaynak olmadığını iddia etmektedir. Sözlerle ilgili alıntılar çoğu zaman birbirine atıfta bulunan üçüncü bir kaynak üzerinden yürütülmekte, herhangi esas bir kaynağa atıfta bulunulmamaktadır. Buna karşın Goebels’in Churchill’in Yalan Fabrikası (Aus Churchills Lügenfabrik) adlı makalesinde benzer bir suçlamayı İngilizler için yaptığı görülür: 

“Kural olarak hiç kimse, sırlarını ifşa etmemelidir, çünkü o sırlara tekrar ihtiyaç olup olmayacağını ve ne zaman ihtiyaç duyulacağını kimse bilemez. Temel İngiliz liderlik sırrı, belirli bir zekaya bağlı değildir. Aksine, oldukça aptalca bir kalın kafalılığa bağlıdır. İngilizler, yalan söylediğinde büyük yalan söyleme ve ona bağlı kalma ilkesini izler. Gülünç görünme riskine rağmen yalanlarını sürdürüyorlar.”

 

Hitler ise Kavgam’da şu sözlere yer verir:

“Büyük yalanın her zaman bir inandırıcılık gücü vardır, zira ülkenin geniş kitleleri küçük yalana kıyasla büyük yalana her zaman daha kolay inanırlar, çünkü kendileri önemsiz konularda sık sık küçük yalanlar söylerler ama büyük ölçekli yalanlar söylemeye utanırlar. Devasa yalanlar söylemek akıllarına bile gelmez ve bu nedenle, başkalarının gerçeği muazzam ölçülerde çarpıtacak kadar arsız olabileceğini düşünemezler. Yalan olduğunu kanıtlayan veriler kendilerine açıkça gösterildiğinde bile, kuşku duymaya, tereddütlü olmaya devam ederler, çünkü çarpıcı ölçüde arsız olan yalan ardında her zaman izler bırakır, yalan olduğu ortaya çıktıktan sonra bile. Dünyanın tüm uzman yalancıları bunu bilir.”

 

Peki tekrarlanan ya da “büyük” yalanlar bize doğruymuş gibi görünmeye başlıyor mu? Aşağıdaki yazı BBC’den doğrudan alınmıştır:

 

Doğru olup olmamasından bağımsız olarak bir şey tekrarlandıkça insana doğru gelmeye başlar. Bunu bilmek, propaganda tuzağına düşmeyi engelleyebilir.

 

"Tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür" sözü çoğunlukla Nazi propaganda bakanı Jospeh Goebbels'e atfedilir ve propagandanın temel kuralı olarak bilinir. Psikologlar bunu "gerçek yanılsaması" etkisi olarak tarif eder. Bu etki üzerine yapılan deneylerde, deneklerden, önemsiz şeylerle ilgili bazı belirlemeleri doğru ya da yanlış şeklinde sınıflandırmaları istenir. Örneğin, "Pestil meyveden yapılır" (doğru) ya da "Mandalina tam yetişmiş portakaldır" (yanlış) vb. Birkaç dakikalık, hatta birkaç haftalık aradan sonra deneklere aynı işlem tekrarlatılır; ama bu kez yeni bazı belirlemeler de eklenmiştir. Burada insanların daha önce gördükleri belirlemeleri doğru olup olmamalarından bağımsız olarak doğru değerlendirdikleri görülmüştür. Bunun nedeni bu ifadelere aşina olmalarıdır.


Mevcut bilgi


Bu, "tekrarlanan yalan gerçeğe dönüşür" sözünün laboratuvarda kanıtlanmış halidir. Etrafımıza biraz dikkatli bakarsak insan psikolojisinin bu özelliğini reklamcıların ve politikacıların yaygın kullandığını görürüz.

Ancak laboratuvarda bu etkinin görülmesi, gerçek hayatta insanların inancını etkilemede önemli bir araç olarak işlev gördüğü anlamına gelmiyor. Eğer sadece yalanları tekrarlayarak insanları inandırmak söz konusu olsaydı başka ikna yöntemlerine gerek kalmazdı.

 

Engellerden biri mevcut bilginizdir. Bir yalan makul gelse bile sadece onu çok işittiğimiz için eski bilgilerimizi neden bir kenara bırakalım?

Amerikan Vanderbilt Üniversitesi'nden Lisa Fazio'nun ekibi, gerçek yanılsaması etkisinin önceki bilgilerle nasıl ilişkilendirildiğini araştırdı. Bu yanılsama mevcut bilgimizi etkiliyor muydu?

 

Sonuçlar, bir belirlemenin doğru ya da yanlış oluşuna dair mevcut bilgimize rağmen, tekrarların yargımızı etkileyebildiğini gösterdi.

İnsanın rasyonelliği açısından bu kötü bir şey olarak görünebilir. Ama Fazio ve ekibi şunu fark etti: Bir belirlemenin doğru olarak değerlendirilmesindeki en büyük etken onun gerçekten doğru olup olmadığıyla ilgiliydi. Tekrar etkisi gerçeği maskeleyemiyordu. Tekrar olsun ya da olmasın insanların yalanlara oranla gerçeklere inanma olasılığı daha fazlaydı.

 

Kestirme yollar

 

Bu ise insanın inançlarını nasıl güncellediğini gösteriyor. Tekrarlar, işin aslının farklı olduğunu bildiğimiz halde bazı belirlemelerin daha doğruymuş gibi algılanmasına neden oluyor, ama o bilgiyi hükümsüz kılmıyor.

Peki bunun nedeni ne olabilir? İşittiğimiz her bilginin ne kadar mantıklı olduğunu sorgulamak için gösterilmesi gereken çabada yatıyor her şey. Her bir şey duyduğumuzda onu mevcut bilgimizin süzgecinden geçirmeye kalkışmak çok çaba ve zaman gerektirir. Oysa hızlı yargılara varmamız gerekir ve bunun için kestirme yollar kullanırız; bunlar çoğu zaman doğru sonuçlar verir.

 

Ne sıklıkta işittiğimize göre duyduğumuz şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek stratejilerden biridir. Eğer sadece tekrarlar yargılarımızı etkiliyor olsaydı o zaman sorunlu bir durum olurdu. Ama öyle değil. Çok daha geniş bir muhakeme gücü kullanıyoruz; ama bunların sınırlılıklarını da kabul etmek gerekiyor.

Zihnimiz gerçek yanılsamasının etkilerine açık hale geliyor, çünkü bir şeyin makullüğünü yargılama sürecinde içgüdümüz bizi kestirmelere başvurmaya yönlendiriyor. Bu çoğunlukla iyi sonuç veriyor. Ama bazen yanıltıcı da olabiliyor.

 

Tekrar kontrol

 

Bu etki hakkında bilgi sahibi isek ona karşı tedbir alabiliriz. Bunun araçlarından biri, inandığımız şeyleri tekrar tekrar kontrol ederek neden inandığımızı anlamaktır. Bir şey bize mantıklı geliyorsa bu o gerçekten doğru olduğu için mi yoksa bize sürekli tekrarlandığı için midir?

Akademisyenlerin yazdıkları her şeyde referans kullanmalarının nedeni de budur. Dile getirdikleri iddialara okurun hemen inanmasını beklemek yerine ona kaynağını araştırma olanağı verirler.

Ancak yanılsamaya karşı alınacak önlemlerden biri, yanlış şeyleri tekrarlamaktan kaçınma zorunluluğudur. Gerçeklerin önem taşıdığı bir dünyada yaşıyoruz. Kaynağına inip doğruluğunu araştırmadan bir şeyi tekrarlıyorsak yalanlarla gerçeklerin birbirine karıştığı bir dünya yaratılmasına yardım etmiş oluruz. Yani tekrarlamadan önce düşünmekte fayda var.

 

 

Haber Kaynağı:

https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-37790257

 

Kaynaklar:

Goebbels Didn't Say It". truthisthegreatestenemyofthestate.blogspot.com.

Goebbels Accuses Churchill of Lying". research.calvin.edu. 

Hitler, A. (2005). Kavgam.(çev. HC Yalçın). İstanbul: Manifesto Yayınları.




Yazar: Rıdvan Temiz