Belki horsun. Hor görülen değil. Belki hoşsun. Hoş görülen değil. Kimsin bilmiyorsun. Kime, neye göre nesin bilmiyorsun. Bilmen de gerekmez ya hani. Olman gerek içinde. Bir şeylerin. O dağ gibi yüksek yerlerin tepesinde. Kış ya da yaz, her zaman kar bulunduğu gibi. İlklerden değilsin, bu kadar karmaşa taşıyan akıllardan ilki değilsin. Ama birileri o tepede. Bazıları. Bazıları da değil. Herkeslerdensin. Ama önemli. Neleri aştın önemli. Geçti bir çok şey. Geçmeyenler de olacak tabi. Bir işin var belki, bir araban bile hatta... Geldin mi? Tepeye. O çok hayal ettiğin tepe soğuk biliyorsun. Hem orada çok kimsen de olmayacak. Ama tepe ya işte. Gözün hep orada. Ah... Ne büyük hasret dünyada bir kan pıhtısının olgunlaşıp kendine, kendi kanının damarlarında dolaşırken bir şeyler, bir şeyler için büyük olması kibrinden... Küçük olmayı denedin de büyümek kabına sığdırmaz sanıyorsun. Kap ne kadar haberin bile yok. Belki de küçüktür tabi ama kabından taşanı taşladıkları kesin mi? Sen büyümek için elinden gelenin birazcık da olsa azını yapacaksın. Bu korkudan kader değişmez yazın biliyorum. Ama en azından bir şeyler yaparken bir şeyler seni mahveder diye evet mahveder diye korkman sence de biraz abartı değil mi? Mahvolmak böyle mi? Ah... İçindeki kuşun kanat çırpması kafesin kapağını açmana bağlı olmayabilir yalnızca. Çünkü o ürkek. Ama açmadan hiçbir zaman o cesarete ulaşamayacak. Sen aç. Aç. Kafesten çıkmayan kuş belki kanat çırpar. Kafesini özgürlük sanmaz en azından. Olmaz mı? Söyle, olmaz mı?