Soğuk havada, tüm şehrin ücra köşesinde unutulması gerektiğini düşündüğüm tramvay durağında gece yarısında telefonumdan 5000 tane fotoğraf siliyorum. Bakmamaya çalışıyorum fotoğraflara, ister istemez bakıyorum ama. Kedimin olduğu fotoğraflar haricinde her şeyi silmeye başlıyorum artık bakmamak için. Yarım saat geçiyor, bir saat geçiyor. Daha soğuk oluyor. Kurtulmalıyım diyorum, aldırış etmiyorum. Canım sıkılıyor silerken artık. Daha da anlamsız oluyor her şey. Sonunda tanıştığınız günün gerisine geliyorsun galerinde, hatta senin telefonunda onun galerisinde belki bizim. Siliyorsun her şeyi, onu hatırlatan hiç bir fotoğraf görmek istemiyorsun yok etmek geri de bakmak ve unutmak istiyorsun. Çabalarını ve sevgini hatırlamak istemiyorsun, ders aldım demek bile istemiyorsun çünkü hiç bir şeyin anlamı yok, başta neden oldu ki bu olay? Saatler öncesinde sigara almak için cüzdanını çıkardığında vesikalık fotoğrafını görüyorsun. Bu yok etme isteği bardağından son damlayı taşıran vesikalıktı bu. Şaşırıyorum. Bir insanla hem nasıl bu kadar çok çok iyi anılarım varken hem kendimden hem ondan iğrendiğim anılarım var. Çok saçma cidden, basım çok dolu. Vesikalığı çıkartıyorum cüzdanımdan, cebimden sigaramı ve çakmağımı, ağzıma sigaramı alıyorum elime çakmağımı ve vesikalığımı. Yakıyorum yavaşça, cidden yavaş yanıyor, ne sağlam malzemeymis. Fotoğrafa bakıyorum, gülümsüyor. Ne güzel gülümsüyor diyorum. Bu vesikalığı annesinden aa ne güzelmiş diyip çaldığımı hatırlıyorum. Yanıyor, gözlerim uyuşuyor sanki, kalbim kusuyor. Çok az parçası kalıyor, yanan vesikalıkla sigaramı yakıyorum, öyle bir nefes alıyorum ki sigaramdan ne zevk ne acı hiç bir şey hissetmiyorum. Elim yanmaya başlayınca atıyorum yere vesikalığı. Geceye, gecenin yerine bakıyorum, düşünüyorum. Ne düşündüğümü o an bile hatırlamıyorum. Ne yaşadığımı zerre bilmiyorum. Sigaramı yanmış vesikalığın yanına atıyorum. Vesikalıktan kalan, aşırı küçük parçaya bakarken ayağa kalkıyorum. Sanki kalbimde de asla atmayacağım, ne kadar yaksamda yakamayacağım öyle bir parça oldugunu anlıyorum. Tramvay durağından çıkıp yürüyorum. Durup arkama bakıyorum, ne iğrenç bir görüntü diyorum. Ondan ayrılırken, durup arkama baktığımda ağladığını görmüştüm, iki elini de yüzüne kapatmıştı. Kafamı hemen geri çevirmiştim, çünkü kendi iğrençliğime bakamamıştım. Çekip gitmiştim. Evime doğru yürüyorum. Telefonumun arkasında olan, hediyesi stickerları söküp yere atiyorum yürürken, okulu ilk defa beraber gezdiğimizde birbirimizin telefonuna yapıştırmıştık, hediyeydi ondan. Niye bunları yapıyorum anlamıyorum. Temiz oluyor telefonum arkası, bayadır böyle görmemiştim, böylemiymiş arkası. Ellerimi cebime koyuyorum, çok soğuk hava. Etraf bulanıklaşıyor, ağlıyor muyum acaba diye düşünüyorum ve seviniyorum. Ağlamıyorum gözümde hiç yaş yok. Bu hareketlerim benim ağlamam sanırım, bilmiyorum. Evime varıyorum. Bir poşet alıp, anıları poşetin içine atıyorum, stickerları, tatlı yara bantlarını, peçetenin üzerine çizilmiş aşk mektubunu ve çizimleri, amerikan servise çizilmiş bizim çok tatlı figürlerimizi, onun çizdiği... Biz bunları yaşamıştık demi diyorum kendi kendime. Çok komik insan beyni cidden. Kedimin kumunu temizleyip ayni poşete koyuyorum. Küllüğümde birikmiş onca sigarayıda. Sonra poşeti çöpe atıyorum. Dünyada geçirdiğim o zamanı yok etmeye çalışıyorum, içimdekileri öldürmeye çalışırken, her zaman ki gibi kendimi de biraz biraz öldürüyorum ve hiç bir şeyin önemli olmadığını daha çok hissediyorum. Ve içimdekileri kusmak için, çaresizce yazıyorum. Ardından kedimi alıp sarılıyorum.