Küçüktüm 14 yaşlarındaydım. Başım çok ağrıdı. Günlerce ağrıdı. Doktora gittik. Doktor muayene etti. ''Bişeyi yok'' dedi gönderdi. Başka bir gün karnım ağrıdı. Deli gibi ağrıdı. Yine doktora gittik. ''Bişeyi yok'' dedi gönderdi. Başka bir gün sırtım, öbür hafta ciğerim bir dahaki ay böbreğim ağrıdı. Bir şeyim yoktu yok. Ama ağrıyordu her tarafım. O zaman anlamadım. Bu ağrıların yaşamak sancısı olduğunu, ağrıların ruhumdan geldiğini bilemedim. Neyse ki annem az çok hesap etti de beni bir ruh doktoruna götürdü. Şimdi tıp dilindeki ismini bile hatırlamıyorum, meğerse hastalık hastalığına yakalanmışım.

Eczaneden şekerleme gibi yuvarlamam gereken ilaçları aldık eve geldik. Beni bir ağlama tuttu. Vay başıma gelen! Ağrılarımın yersiz olduğuna mı sevineyim, ruhumun hasta olduğuna mı üzüleyim bilemedim o vakit. O zaman küçüktüm ne anlarım antidepresandan anksiyeteden. Yeni yeni kendimi bulmaya çalışıyorum. İlaçlar uyutuyor hem de ne uyku. Okul sıralarında kabuslara, karabasanlara tutuluyorum. Bir müddet sonra depresanları bıraktım. Bu sefer ağrılarım geçti de bana yine bir haller oldu. Ağlardım. gece gündüz demeden ağlardım. Çok korkardım. Yaşamaktan, yaşayamamaktan, ölmekten, ölmelerinden, herkesten ve her şeyden korkardım. Beni tuttular yine bir ruh doktoruna götürdüler. Depresyonmuş bu sefer hastalığımın adı. Oh! rahatlamıştım.

Ben depresyondaydım. Her şey bana serbestti. istediğim gibi hareket edebilirdim. İstersem uyumam istersem çok uyurum, kapıları çarparım her bir şeyi yapmakta özgürdüm. Çocuk aklı işte, bilemedim. Bir gün geçecek ''düzelicem'' sandım.

Bu süreçte başka başka doktorlara gittim. Psikologlarla tanıştım. Hepsi de bendeki bu tuhaf ruh hallerini, kaygıları korkuları, takıntıları bir bir ele aldı. Anlattım da anlattım. Sandım ki ne kadar anlatırsam o kadar iyi olurum. Oldum da yalan değil. Antidepresan konusunda epey isim sayarım saysam. Epey ilaç eskittim. Epey terapi koltuğu gördüm hala görmekteyim o ayrı. Velhasıl kelam, şu yaşıma kadar depresyonlar, anksiyeteler, OKB'ler peşimi bırakmadı. Sebebini içten içe biliyordum da sonucunu göremiyordum.

Bir gün bir psikologla tanıştım. Sanki beni bilir gibi ''yaz'' dedi. Aklına ne gelirse yaz. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini neler yaptığını yaz dedi. Yazdım yazdım götürdüm. Aylarca yazdım da yazdım. Yazdıklarımı o terapı koltuğunda okurken gözyaşlarımı tutamazdım. Akar giderdi. O ise benim okuduklarım karşısında sanki büyülenirdi. ''Sende var birşeyler'' derdi. Gel zaman git zaman bende ne depresyondan eser kaldı ne anksiyeteden. Meğerse diğerlerinin bende tamir etmek istedikleri tam da benim özümmüş. İçimden gelen o karanlık, korkutucu ses beni besler dururmuş daha çok yazayım, çizeyim, oynayayım diye. O ses o kadar yüksek çıkmasa ben kendimi bulamazmışım.

Kendimi o kadar iyi hissediyordum ki, sabahları neşeyle uyanıyor, kendime bakıyor, düzenli olarak defterimi dolduruyordum. Etrafıma gülücükler saçıyordum. Bir yandan tiyatro yapıyordum, sahnede harikaydım. O da izleyecekti söz vermişti. O izleyecek diye daha bir iyi hazırlanıyordum rolüme.

Her şey bu kadar güzel ilerlerken bir gün evde oturmuş yine kendimi çok süper hissederken telefonum çaldı. Arayan O'ydu. Benim evime misafir olmak istiyordu. Evet evet, biliyorum etik değil diyeceksiniz ama benim ne umrumda etik metik. Öyle heyecanlandım ki. Öğrenci evinde kalıyorum. Ev leş gibi. Toparlamaya çalıştım hızla, çok beceremedim. On dakikaya geldi. Sarıldık. Heyecandan dilim dolandı. Ne yapacağımı bilemedim. Markete gittik şarap aldık geldik. İçtik de içtik o gece. O anlattı ben dinledim. Ben anlattım o dinledi. Ağlaştık sarıldık. Dünyanın en özel insanı bendim o gün. Yalan değil biraz da ürkmüştüm. Her gün psikoloğumla şarap içip sarhoş olmuyorum sonuçta. Öyle güzel dinlerdi beni öyle güzel anlardı ki. Cümlelerimi özenle seçmek isterdim. Beni çok sevsin, en çok beni sevsin isterdim.

Bu buluşmamızdan sonra pandemi patladı. Ben memlekete döndüm. Evlere kapandık. Her yerden hastalık ölüm haberi geliyordu. Tabiri caizse ben yine dellendim tabi. O neşeli halimden eser kalmadı. Günlerce yemedim içmedim uyumadım neredeyse yaşamadım. Yine telefonun diğer ucunda O vardı. Benimle saatlerce konuşurdu. Hep psikoloğum hem arkadaşım hem ablamdı. ''Yazar olacaksın''derdi. ''Kitaplarını imzalarken yanında ben olacağım'' diye eklerdi.

Pandemiden sonra yine döndük okula. Artık terapiye gitmiyordum. Bir gün beni evine davet etti. Gittim. Şarap içtik. Sarhoş olduk. O anlattı ben dinledim. Ben anlattım O dinledi. Sarıldık. Ağlaştık. Yine özeldim yine süperdim.

Zaman akıp gitti. Araya uzun zaman girdi. Aradım bir gün açmadı. Meşguldü belli ki yoksa mutlaka açardı. Bir daha aradım telefonu kapalıydı. Mesaj attım, döndü sonra bir daha dönmedi. Öyle öyle biz görüşmez olduk. Hani özeldim ya ben ne olmuştu? Anam değil, babam değil, sevgilim değil, psikoloğum beni terk etmişti.

Zaman geldi, zaman geçti ben yine ara ara darlandım, öyle ya bu sancılar her ne kadar benim özümün şarkısı olsa da bazen çekilecek çile olmuyor. Başka başka doktorlara psikologlara göründüm. İlaçlara başladım. Ama gözüm, özüm hep onu aradı. İlle de onunla konuşmak, ona anlatmak lazım geldi. Bazen hala kendi kendime konuşur dururum, karşımda O varmış gibi hayal ederim. Ah be canım, özledim seni bak yazar olamadım. Mühendis hiç olamadım. Öyle iki arada bir derede yaşar dururum. Sen ne hallerdesin acep?