Bazen bana bir haller oluyor. Böyle ansızın bir sıkıntı çörekleniyor içime. Sebebi ne? Sebebi yok. Düşünüyorum, neyin var dediklerinde bir cevap çoğu zaman bulamıyorum. Şükredecek çok şey bulabileceğim bir hayatım var ama o sıkıntının sebebinin cevabı yok. Eskiden bu sıkıntı geldiğinde çok etkileniyordum. Yatak döşek ağladığım, nefesimin kesildiğini bilirim. İşin kötüsü her şeyi belli bir mantık çerçevesine oturtup çözüm aramaya çalıştığım için yıllarca, somut bir sebep yokken ağlama durumunun içinden çok zor geçiyordum.


Yine öyle hissediyorum son birkaç gündür. Acayip bir can sıkıntısı. Sanki bir yerlerde Eda’nın başka bir versiyonu, çok daha kaygısız, mutlu, keyifli ve canı ne istiyorsa onu yapıyor. Şimdi sebebini yine tam olarak bilmesem de biliyorum o versiyonun bir yerlerde olduğunu, hedefin o hale gelmek olduğunu en azından bununla rahatlatabiliyorum kendimi. Rüyalarımda bile görüyorum hatta.


Bir de her şey de sebep sonuç ilişkisine dayanmayabiliyormuş onu anladım. Bazen hislerin, duyguların seni ele geçiriyor, aklını da alıp bir yerden bir yere sürüklüyor ve sonucunda seni daha güvenli ve huzurlu bir limana bırakıyor. Ama arada işte o açık denizden geçerken de biraz fırtınaya maruz kalınca, insan tepetaklak olabiliyor. Şems-i Tebriz’i ne demiş ama, "Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatım altı üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"


Bilmiyorum Şems Efendi ama bugün bilmediğime teslim olmayı seçiyorum.