Ben tesadüf mü kader mi bilmem.

Suyu ölüm diye içine katmış demirin çilesini

ince ince ezen raydan geçeni

yırtan boydan boya yara gibi sonunu.

Yukarı baktık ucu yok, bilmem.

Uykuya diye yattığımız çocukluk gecelerini kattım bir düşe.

Ondandır belki de bilirim

on gündür bir düşünce tiryakisini.

Sonra en tepesinden de baksan dağın

tek yol dön dolaş bir patika hikayesini.

Halbuki ne garip çarpıyor bedenin içinde bir oyuk.

Küfe, tesadüfe… üf’e püf’e

Almıştım öyle yerli yerinde geceyi gündüze dikerken

Anlattım. Anlatmıştım.

Çarpacak bu deli aldanış, sönmeyeceksin.

Bazı zaman. Bazı zaman değil bırakmadım kendimi süsleyen yele

korktum.

Vurulurdum güpegündüz baharın sesine

kork(tum).

Ufuktum, yoksulluktum, yoksunluk

Cesaretimi gecenin birinde inanmazsınız

niyet diye

eziyet diye

dalın tomurcuk boynuna bağladım.

Umut kaç milyon kat giyinmiş eski bir ruhtu

her katta haz, zamanla tat bulmuş.

(Eninde sonunda inanmazsınız zaten)

İnsan kötüdür diye bir huzurdan kovulmuş.

Muş’lu miş’li yaşam risalesi.

Rivayet de bu ya!

içinde aşkı

kolunda hüznü

sırtında bir merhameti

Unutmuş. Tutturmuş

eksile gide bir yola koyulmuş.

Buraya bir yorulmuş mu’ş daha.

Bezdirmişler geride kalanları da

önden eklemeli hayatlarından.

Akmış bir zaman

ak’mış bir zaman

Ben tesadüf mü kader mi bilmem.

Bak BAĞIRARAK SÖYLÜYORUM.

Bu zamanda uykuya, bir rüya diye dayandım.

Daha fazla susamam.