Kapıdan çıktı, bir sigara yaktı. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Sabahın bu saatinde cadde kalabalıktı. Arabalar vızır vızır geçiyordu. Memlekette ne kadar insan varsa dışarı çıkmışlar sanki. Öyle bir kalabalık. Hepsi telaş içinde. Kornaya basıyor, camdan kafasını çıkarıp küfürler savuruyor, insanlar karşıya geçmeye çalışıyor... Yol kenarında da insanlar koşuşturuyor, birbirlerine çarpıyorlar. Burnuna bir aralık taze ekmek kokusu geldi. Etrafına bakındı. Adamın biri, bir kasa taze somun ekmeğini taşıyordu. Az ilerideki lokantaya götürüyordur muhtemelen. Kebapçıya götürecek hâli yok ya. Onun somun ekmekle işi ne? Varsa yoksa lavaş. Eczane yeni açılıyor. Bir kadın açıyor kapıyı. Buranın sahibi. Geçenlerde bir reçete için gitmişti de oradan biliyor. Kadınla konuşmaya çalışmış ama kadının esnaflıktan bihaber olduğunu anlayınca vazgeçmişti. Halbuki Mustafa öyle değildi. Caddenin aşağısındaydı onun eczanesi. Her gittiğinde yahut önünden geçtiğinde çayını içirir, hal hatır sorar, hiç değilse gülümser. Bu kadar zor mu gülümsemek, tebessüm etmek, selam vermek?

Otobüs geldi. Bir telaş içinde bindiler otobüse. En arkaya geçip oturdu. İnsanlar mahmur gözlerle etrafı seyrediyorlar. Göz göze gelmekten katiyen kaçınıyorlar. Belki de ona öyle geliyor. Belki de sadece o göz göze gelemiyor insanlarla. Camdan dışarıyı seyretmeye koyuldu. Yine her yerde insanlar. Koşuşturanlar, aylaklar, kadınlar ve çocuklar...

Otobüs durakta durdu. Birkaç yolcu daha bindi. İçlerinde bir kadın vardı. "Allah Allah!" dedi. Şaşırdı. "Nereden tanıyorum bu kadını?" Geçen akşam meyhanede karşılaştığı kadın mı? "Yok canım! O daha kısa boyluydu." Göz göze geldiler kadınla. Bakışlarını kaçırdı istemsizce. Gazeteye yazı falan mı getirmişti acaba? Düşündü. "İyi de gazeteye gelmiş olsa tanırdım. Konu komşu falan da değil. Hayret doğrusu!" Kadın arkasını döndü bir ara. Yüzünde bir şaşkınlık vardı. Birkaç saniye bakıştılar. Kadın önüne döndü sonra.

İneceği durağa gelmişti. Düğmeye bastı. Kadın da diğer kapının önüne geçti. İyice meraklandı. "Kim ola ki?" diye hâlâ düşünüyordu. Otobüs durdu. Aynı anda indiler. Aynı yönde ilerlemeye başladılar. Alımlı alımlı yürüyor, saçları dalgalanıyordu. Altın sarısı saçlar. Kadın birden yanına sokuldu:

- Sizinle tanışıyor muyuz?

- Bilmem, deyiverdi. Umursamaz bir tavırla. İkisi de bir anlığına durdu. Sonra kadın:

- Herhalde yanıldım. Kusura bakmayın, dedi. Mahcup bir edayla.

- İnsan insana benzer. Aldırmayın, dedi.

- İyi günler!

- İyi günler!

Caddeden sağa saptı. İlerlemeye devam etti. Biri durdurup adres sordu. "Bilmiyorum," dedi. Adrese bakmadan. Aklında hâlâ şu soru vardı: "Yahu kim bu kadın?"