Göğsümde, hatta kıpırtısını ihtiyatla takip ettiğimde kalbimin sağını çevreleyen bir yerde nükseden şey, bana bir hicret telkin ediyor. Neyi nerede bulacağımı bilmediğim bir göçün irdelemesi, her açtığımda gözümü zorluyor beni. "Bizi paklayacak tek şey, daimi bir ikametgah revizesi" diye bir cümle karalamıştım bilmem ne zaman. O zamanlar bu hissin ya da duygunun benim bir parçam olduğunu bilmeden karalamıştım bu sözü. Şimdi istemsiz düşüncelerimin altında ezilmek adamakıllı koyuyor. Ne yapacağım ki? Hadi diyelim cüzdanımı alıp çıktım; anahtarlarımı evde mi bırakacağım? Bilmiyorum. Neresi beni adam edecek? Nerede bastırılacak bu göğsümdeki his? Ya da ardımdaki insanları düşünmekten nasıl kendimi alıkoyup otogardan rastgele bir bilet alacağım. Bilmiyorum.
İşte, sanırım yaşlanmaya başlamanın zehri bu. Bıyıklarım henüz terli iken babamın ardımdan "s*kt*rsin gitsin" diyeceğinden eminken, şimdi ona bunu söyletmenin vereceği hayırsızlığı kaldıramamak yaşlanmaya başlamanın zehri. Kemiklerim diriyken, yirmilerin başındaki sonsuzluk hissinde kamçılanırken, başını sokacak bir harabe bulmak kolaydı. Yaşlanmaya, kemiklerim atletik gücünü yitirmeye başlayınca asıl hanenin sıvalardan, tuğlalardan ibaret olmadığını anladım. İnsan gönülden göçünce vatansız, barksız, barakasızmış.
Bana, asi ruhumun sivrilmesi için söylenen ihtiyar rest öğretilerini, anlıyorum şimdi. Kafasındaki kaçma planlarından feragat eden sivri ağabeylerimin her şeye s*kt*ri basma arzusuyla irdeledikleri telkinleri, anlıyorum şimdi. Belki de ölene dek kıstırıldığım bu yaşamı oynayıp ağabeyliğimde, ihtiyarlığımda gençlere özgür yaşamaları hakkında öğütler vereceğim ben de. Kendi şehrimde, kendi ruh kodesimde prangalarıma aşıkken, toy çocuklara rest çekmeyi öğreteceğim belki de.