Oturduğu koltuk sırtını ağrıtmasına neden olmaya devam ediyor, masası günden güne boyasından oluyordu. Kendisi gibi bakımsız bıraktığı çiçekleri rengini kaybetmeye başlamış, kedisinin pislediği topraklarından burnuna kötü kokular geliyordu. Açtığı şişeden şarabını, naylon poşetten tütünü içiyor, düşünüyordu. Boğazını artarda öksürüklerle temizledikten sonra sigarasından bir duman daha çekip, üst üste koyduğu kitaplara yasladığı cep aynasından kendine bakmaya cesaret edebildi. Sakallarının şekli, dişlerinin rengi, gözlerinin altındaki torbalar, dağınık saçı ve şarabını içerken lekelenmesine neden olduğu kıyafeti sorun değildi artık. İyi görünmek istediği kadın sunduğu sevgiyi önemsememişti. Hem kendini hem de insanları sevmeye tamamıyla bırakmasına sebep olacak bir anıydı bu onun için; yıllarca kabuğunda saklanacak, dışarıya adımını atmayacak. Herkesin yer edinmek istediği manzaranın karşısına yine çıkmamaya, dört duvarın arasında acılarına yenilmeye devam edecek. Bir de hiçbir zaman değişmeyen huylarından biri, kendi kendine konuşacak. Bundan sonra daha da fazla. Her an, her saniye. O boktan hayata dahil olmamak, o boktan insanlara ihtiyaç duymamak için. Artık küstü. Ölümlere de üzülmez, yaşayanlara da. Dünya yerle bir olsa işine gelir.