İnsan kaderinde ne varsa onu yaşar diyorlar. Bu söz kültürümüzde ezelden beri söylenir.
Teyzem de kaderini mi yaşamıştı? Erkek baskısı, erkek şiddeti, hepsinin sonu ataerkil bir kadere götürdü onu diğer tüm kadınlar gibi.
Fatma altı kardeşin en büyüğüydü. Kardeşler içinde en büyük bir kız çocuğu olunca yaşı kaç olursa olsun kardeşlerine bakmak, ev işlerine yardım etmek onun görevi olurdu. Fatma on sekizine gelmişti serpilip daha da güzelleşmişti. Mahallede tüm oğlanlar ağzı sulanarak Fatma’nın evinin önünde turlarlardı. Fatma da aşkı tatmıştı ve içlerinden birine küçük gönlünü kaptırmıştı.
Kahveden eve dönen Halim Baba Fatma’yı sokağın köşesinde kucağında evin en küçük bebeği ile bir oğlanla konuşurken görmüş ve erkek kıskançlığı ile Fatma’yı kucağındaki küçük kardeşiyle sürükleyerek eve getirmişti. Küçüğü karısına teslim edip Fatma’yı samanlığa kapatmıştı.
O akşam rakı sofrasına oturan Halim babanın Fatma için planları vardı. Fatma öyle taze öyle güzeldi ki sözde alkoldeki şeytan dürtmüştü aklını… Erkekliğini!
Gece yarısı evdeki herkes uyuduktan sonra samanlığa sızdı Halim Baba. Önce Fatma’yı odunla dövdü ve ardından Fatma’nın üzerine çullandı. Halim Baba kan bağı, babalık duygusu yokmuşçasına sadece erkekliğinin dürtüleri ile hareket etmiş ve en büyük kötülüğü yapmıştı kızına.
Fatma samanlıkta baltayla babasını doğradı. Fatma cezaevine girdi… Fatma bir daha o oğlanı hiç göremedi… Herkes buna kader dedi…
Cenazede herkes Halim Baba için ağladı… Hiç kimse gerçeği hiçbir zaman bilmedi? Bilmek istemedi… Çünkü Halim Baba bir erkekti… Düzen de kader de ataerkilliğin eseriydi.