Her şey hissettirmeden oluyordu. Birdenbire gelişen hiçbir şey yoktu. Kıştayken yazın varlığını unutuyordu insan, yazdayken kışın varlığını... Geçmeyecekmiş gibi gelen günler geçiyor, geriye sadece bıraktığı izler kalıyordu. Dört gözle beklenen günler bir türlü gelmek bilmiyor, gelince de puslu birer hatıra olarak anımsanıyordu. Tezatlar ülkesiydi burası. Hiçbir şeyin anlamı yok gibiydi. Çok iyi biliyorum dedikleri, insanı yanıltıyor; bilmiyorum dediklerindeyse hep bir bildiği çıkıyordu! Nasıl bir yaratıktı bu insan? Oturduğu yerde şimdiye kadar çıkarttığı sonuçlar bunlardı. Yavaşça sandalyesini çekti; kalemini bir tomar halinde duran kağıtların yanına bıraktı. Bugünlük bu kadarı yeterdi. Aslında hiç yetmiyordu da. Ama daha fazla zorlarsa büyüyü bozuyordu hep. Saçmalamalarını yırtıp atmak zorunda kalıyordu. Yarına yetiştirmesi gereken bir ödevi varken zaten bu kadar yazması mantıklı mıydı Allah aşkına! Mantığını yenmek zorunda kaldığında ilham geliyordu aslında. Son günlerde bunu fark etmişti. Ah o gittiğinden beri ne çok şey fark ediyordu kendinde. Gitmeseydi fark edemeyecekti bunu da biliyordu ama gitmesine bir türlü anlam veremiyordu. Hiç bir sebep yoktu ortada. Yine hissettirmeden olmuştu her şey işte, yavaş yavaş uzaklaşmıştı ondan.