Gerçek bir hayat öyküsünden uyarlanan The Act dizisi çok etkileyiciydi. Yaşananların gerçek olması ise sarsıcı olan bu etkiyi daha da güçlendiriyor. Anne; yıllarca kızını hasta olduğuna, tekerlekli sandalyeye bağlı kaldığına inandırarak yardım kurumları dahil birçok hastaneyi dolandırmış.
Buradaki en trajik durum ise Gypsy’nin dünyada kendisini annesinden daha çok sevebilecek başka biri olmadığına inanması ve annesinin her söylediğini doğru sanarak yürüyebileceğine dahi olan inancını yitirmiş olmasıydı. Dizi boyunca böyle sevgi olur mu diyorsunuz ama annenin gördüğü sevgi biçimi, maruz kaldıklarıyla mücadele etme biçimi onu dönüştürmüştü. Buna ilerleyen bölümlerde tanık oluyoruz. Aşırı korumacı bir anne olarak kızının çevresine her ne kadar duvarlar örmeye çalışarak onu koruyabileceğini düşünse de bu fikir bir yerde patlak verecekti, vermeliydi.
Ne yazık ki trajik bir son ile karşılaşmak ilk başta şaşırtıcı gibi gelse de film boyunca duyduğumuz tedirginlik ve rahatsız edicilik çok da beklenilmeyen bir son değildi dedirtiyor.
Dizi üzerine yapılan belgeselleri izlemenizi, gerçek kahramanı dinlemenizi sevgiyle önermek isterim.

Muhafazakarlığın ördüğü çeper er ya da geç muhafaza etmeye çalıştığı şeyi yok ediyor, etmeliydi de belki de.