Yaşamak, bir yükümlülük müdür yoksa hak mı?


Ramon, elim bir kaza sonucu yatağa tam 20 yaşında mahkum oluyor. 28 yıl 4 ay boyunca insanlara bağımlı olarak yaşadığı bu hayatı, kendi deyimiyle onurlu bir şekilde sonlandırmak ister. Talep ettiği ötanazi kabul edilmez. Film boyunca verdiği bu kararı yargılayan insanlarla verdiği mücadele anlatılmış. 


Ramon, empatiyi harekete geçirmekte epey maharetli bir kişilik, filmin pek çok yerinde ben de acaba yatağa mahkum olsaydım benzer bir karar verir miydim diye çok düşündüm. 


Ramon, hayatı sadece bir anlam olarak değerlendiriyor ve bu anlam yitirilince yaşamanın elle tutulur hiçbir sebebi kalmadığını söylüyor. Ancak verdiği bu karar diğer insanlara da bir emsal teşkil edeceğinden “onurlu bir ölüm” teklifi asla kabul edilmiyor.


Kendisine yaşamanın anlamını anlatmak üzere gelen, felçli bir papaza söylediği birkaç cümle çok çarpıcıydı:

“Kilise, insanlar belirli şeyleri ihlal ettiğinde ya da ihmal ettiğinde onların ölümüne hükmedebiliyor; hal böyleyken benim hayatımın bir yükümlülük olduğunu, bu hayatın bana değil Tanrı'ya ait olduğunu söylemeniz ne tuhaf, bu sözlerimden ötürü bile beni yakmanız gerekmiyor mu?” 


Ramon’un dostları, onun 28 yıl 4 aylık çilesini artık görmeye, anlamaya, hissetmeye başladığında yasal olmayan şekilde hayatına son vermesi için ona yardım ediyorlar. Ramon basıma verilen şiir kitabının arefesinde hayatına bir video kamera karşısında son veriyor. 


Filmi bir tek cümle ile anlatacak olsaydım kuracağım cümle hiç şüphesiz şu olurdu:

“Hayat, elinden özgürlüğünü alıyorsa hayatının ümüğüne basabilirsin.” Ramon da böyle yaptı...