Belgeselin adından da anlaşılacağı üzere "Üç Tanıdık Yabancı" hem tanıdık hem de yabancılar. Film üçüzlerin altı aylıkken ekonomik açıdan farklı ailelere evlatlık verilerek onların birbirlerini nasıl bulduklarını anlatıyor. Ve kasıtlı olarak bir araştırma niteliğinde yapılıyor bu. Dr. Peter Neubauer’ın başkanlığında yürütülen çalışmanın amacı, ayrı ve farklı koşullarda büyüyen bu çocukların ne tür davranış ve özellik kazandıklarını ortaya koymak. Yaptıkları deneyin sonuçlarını 2065 yılına kadar sınır koyarak Yale Üniversitesi'nin arşivinde saklamayı tercih etmişler.

Şimdi asıl sorulabilecek soru genetik kod mu yoksa yetiştirilme şekli mi bizi biz yapıyor, bu sorunun cevabını düşünmek gerekiyor ve cevaplamak...

Copie Conforme filminde şu cümle geçer: “Sonuç olarak bizler atalarımızın DNA’larının birer kopyasıyız.”

Ebeveyn denilen, kıstas ve yadsınamaz bir gerçek olan anne ve babamızın eserleriyiz. Annemiz gibi oturuyor, yüzümüzdeki benlerimizin sayısına kadar annemizden alıyorduk. Uyurken babanız gibi sağ tarafınıza yatabiliyorsunuz ancak. Siz isteseniz de istemeseniz de size kodlanmışlardır. Bunlar aslında bizi hiçbir zaman kendimiz olamayacağımız gerçeğiyle de yüzleştirir.

Ve bizler her şeye rağmen yine kendimiz olmaya çalışıyorduk, bu durumda da yetiştirilme tarzı giriyordu devreye. Filmin sonuna doğru yetiştirilme şekli her şeyin ötesinde diye belirtilir. Bizi çevre şekillendiriyor, çevre oluşturuyor. İçine doğduğumuz çevre, semt, mahalle, kültür iklimi, çekirdeği, suyu, toprağı adına ne denilirse denilsin, hiç bilmediğimiz insanlar; kendimize bile yabancı insanlar oluyorduk ve toplumun normlarıyla bir sıfat oluyor, ona göre yaşıyor, ona göre kendimiz denilen varlık hiçbir zaman olamıyorduk. Onlar bizim değil biz onların ürünü oluyorduk elimizden hiçbir şey gelemeyişle. Aşık olacağımız insanı bile bizi şekillendirenlerle seçiyor ve yine gerçekten sevdiğimiz şeyi seviyorduk. Asıl sorunsal burada, biz ne zaman kendimiz olacağız? Bağımsız, özgür bizi bulacağız veyahut ben nasıl olacağım sorusunu kendimize yönelteceğiz? En önemlisi de isteklerimiz, zevklerimiz, ellerimizi koyuş şeklimiz, beğenilerimiz, aşklarımız ne zaman özgürleşecek ?


Ve bütün bu olanlara rağmen yine de kendimiz olma yolunda kendimizi yaratmamız gerektiği, olanların, olamayacakların hepsini silip kendimizi yeniden yine inşa etmemiz gerektiği gerçeğini ortaya çıkarıyor.