Araftaki mezarlıkta nefes alan ölü bir beden,

Söylesene yok mu hiç süren?

Saçları yanık, dili dikenli.

Söndürmek için iniyor yere, güneşi.


Cennetin ateşiyle ısınan Parya,

Merak eder, ne var aşağıda?

Ne farkı var uyumanın,

Yatakta ya da mezarlıkta?


Kalpkıran ve Parya,

Parya mı Kalpkıran, Kalpkıran mı Parya?


Köşe bucak kaçtığı kırıklar,

Dönüp dolaşıp Parya'ı buldu.

Zehirli Islak Kelebek,

Geçmişteki evine uçtu.

Kalpkıran'ın kırıkları Parya'ya battı,

O çok merak ettiği yeraltı,

Onu sarıp sarmalayacaktı.


Mezar ile yatak arasındaki fark,

Tik tak

Tik tak


Dakikalarca yelkovanı kovalayan Kalpkıran'ı,

Kelebeğin akrebi soktu.

Kalpkıran'ın kırıklarına zehir doldu.

Cennetin kozası kalbini sardı.

Parçalara bakan Islak Kelebek:

"Ellerimde hayat bulan ceset,

Seni giyebilmek için çok mu beklemem gerek?"


Güneş söndü, karanlık çöktü.

Ve zaman,

Kalp durunca durdu.