Her şeyi dışarıdan izlemek...

Öylece durmak...

Hayatını ve aklındakileri çıkarıp önüne koymak, sonra onu bir film izlercesine izlemek...

Öyle iyi hissettiriyor ki.

Kim olduğunuzu görüp neyi, ne için veya kim için yapabileceğinize karar veriyorsunuz. Artık aklınızda her gün "Ben kimim?" diye bir soru olmuyor. Aklınızdaki tek soru, "Ben, kalan zamanımda kendimle ne yapmak istiyorum?" oluyor.

Ben kendimle ne yapmak istediğime karar vereli bir ay kadar oluyor. Dağılan her bir parçamı yerden kendim toparlamak istiyorum çünkü parçaları başka bir insanın ellerine her bıraktığımda o insan parçaları un ufak etti ve bir daha birleştiremedim. Ne zaman beni toparlaması için birine güvendiysem her şey daha da berbat oldu, o yüzden vazgeçtim.


Her yeni güne uyandığımda kendime "Bugün nasıl dünden daha iyi olabilirim?" diye soruyorum ve cevabımı kendim veriyorum. Her sorumun cevabı bendeymiş meğerse, nasıl da bunca yıl gözden kaçırmışım? Nasıl da kendimi heba edip boşluklarda yuvarlanmışım? Bu soruların cevabını çok iyi biliyorum lakin artık kızmıyorum kendime, bazı hatalar yapıldı. Önemli olan hatalarımdan ders çıkarıp kendimle barışmış olmam.


Her gün bir önceki gün öğrendiklerimden daha fazlasını öğreniyorum, dün yirmi sayfa kitap okuduysam bugün otuz sayfa okuyorum çünkü biliyorum ki hayat çok kısa ve ne kadar zamanımız kaldığını bilemiyoruz. Sahi benim ne kadar zamanım kaldı?


Zaman, göreceli bir kavramdır. Kimine göre 1 yıl çok kısa bir süre olarak görülebilir fakat benim için 365 gün, 8760 saat, 525.600 dakika demek. Neler sığdırılmaz ki bu zamana? Görecek bir sürü yer var, okunacak bir sürü kitap, farklı mekanlarda güzel dostlarla içilecek kahveler ve sevilecek bir sürü insan. Bazen ya tüm bunlar yetişmezse diye ödüm kopuyor ama yüzümden gülümsememi ve kalbimden insanlara olan sevgimi hiç eksik etmiyorum. Çünkü hayat, suratımızı asmak veya insanlardan nefret etmek için çok kısa.

Hayatın kısalığından söz etmişken hayat, olmayacak şeyleri zorla oldurmaya çalışmak için de çok kısa. Bir şey siz istediğiniz ve çaba gösterdiğiniz halde olmuyorsa bırakın gitsin, olacağı olsaydı olurdu zaten; nasıl ki gündüzün ardından gece oluyor ya da yaşamı ölüm takip ediyor işte çünkü olacağı var, yukarıda birisi istiyor ve yapıyor ama biz o değiliz, biz buradayız, aşağıda. Kısacası zorlamak, sadece sizin zamanınızdan çalacaktır. Bırakın gitsin ki yeni şeyler için yer açılsın. Seneca, boşa harcanmayan, doğru kullanılan yaşamın yeterli uzunlukta olduğunu savunur, öyleyse zamanımızı doğru kullanalım ve insanların arkamızdan söyleyeceği tek şey, "Doyasıya yaşadı, orada bir yerlerde mutludur ve bizi gülümseyerek izliyordur." olsun.


Kim olduğunuza karar verip ne yapacağınızı belirleyin ve önünüze bakın. Unutmayın ki zaman, sizin zamanınız da olsa aleyhinize işliyor. Tik tak, tik tak, tik tak...

Kaldı 365 gün, 8759 saat.