Saat 02:27.

yorgunum.

hayat çok zor ya da hayat değil zor olan belki de, bilmiyorum. o kadar zorlanıyorum ki... mecbur kalmaktan nefret ediyorum, inançlarımın yıkılmasından nefret ediyorum, sanmaktan nefret ediyorum. şimdi uzaklardan kulaklarıma dolan hüzün dolu ritimden ve dünyadaki tüm sevilmenin bedel sancısından nefret ediyorum. Gülümsüyorum, evet. Ansızın durana kadar sürüyor bu. Biliyorum, bir gün unutacağım seni. hatta gülümsemem durmayacak, ansızın durmayacak. belki bir başkası benim inançlarımı hiç devirmeyecek. ama isyanım sana işte, sana, sana... bu isyanı karşımda kim olsa ağlamadan anlatamam. Kimseye anlatamadım. birkaç tanıdık ve yoldaşım dışında. Sen, benim en büyük gökyüzüm, inançlarımdın, yoldaşımdın. Halâ güzel bir şey gördüğümde sana yaparım diyip heyecanla yol aldığımda; yüklendiklerimle yolun ortasında kalmaya, hakikati hatırlamaya, kafamda yavaşça çakan şimşeklerin gözlerimden ışığımı çalmalarına alışamadım. Bilseydin...Keşke bilseydin. sana ilk defa, bil ki bilmedin dedim. ve yine sana son defa bil ki bilmedin diyorum. Bil ki bilmedin, ben seni içimde küçüklüğünün üzerini her gece örterek sevdim. Ben seni çok sevdim. şimdi susmuşsam, bil ki yüreğini alıp gittiğinden, bil ki inancımı devirdiğinden. Bil ki omurgamı aldığından benden. Şimdi nasıl olur da seninle, bildiklerimi yan yana koyabilirim, Sana nasıl sırtımı dönebilirim?.. İnan bana çok düşünüyorum. Aşkı bu kadar iyi tanımlarken nasıl anlamadım ya hakikat olmadığını son sevişinin nasıl... çok mu inandım sana, çok mu gördü bu hayat bana, bilmiyorum ki. Hiçbir şey bilmiyorum, lanet olsun.


ilk defa tüm boşluklarıma amaçlarımı başarmış, seninle güzel bir balkonda oturmayı, evet bu kadar minik bir hayali, çok bir şey istemedim ki hayattan. çocukluk hayalim ve gençlik hayalimden başka ama umarım ki hayat bir elimi bırakıyorsa diğerinden tutacaktır. canım yanıyor. ne diyeyim ki başka. canım yanıyor canım yanıyor anlasana anla. bu kadar aptal değilsin ki sen. uzağım hala her şeyden. bile isteye. ama yapamıyorum. ne seninle ne de sensiz diyor ya minik serçe. öyle bir araftayım işte. bu kapı kapanana kadar içimde, her sabah yüzüme çarpacak biliyorum. dalıyorum yine. boğuluyorum sonsuz okyanusta. yine mürekkep fazla geliyor zihnime. masmavi oluyorum... şimdi bir kelebek gibi daldığım ışığa yüreğimi çarpıp duruyorum. Şu acı bir günlük değil. kaç gece daha vurmalıyım bilmiyorum ki. tabiri caizdir kahroluyorum. bir araziyi izliyorum bugün güzel günler ekiyorum. sonra bir dolu başlıyor umutlarımın tam üstünde. tüm iyileri alıp götürüyor benden. karmaşık. ama işte mecburiyettir, gerekeni yapmam lazım, biliyorum. acıdan gebersem bile karşında güleceğim. ve bir gün gülüşüm acımı dindirecek, acım gülüşümü değil.

son otuz beş günde söylenen her şey yalan dersek eğer... insan pişman olduğu aşktan yana dindirecek yara bulamaz ki. Her şeye rağmen... sırtımda taşıyamayacağımdan fazla yük yok, olmadı ve olmayacak. Bu sabittir. ama bil ki bilmedin akılsız cesareti değildi bu, acizlik değildi. sevgiydi sadece. mutlu huzurlu yürümekti. sussan bile duyabilmekti. Her şeye ragmendi ya, her şeye rağmendi. kalbimin sıkışmışlığını emircan iğrek "Defoluyorum" da verdiği bir nefesle anlatıyor şimdi. tavanı izlerken ansızın nefes verirsen bu acı kahve tadı ile damaklarımda, bil ki yokluğuna alışıyorum. ben zaten yokmuşum. ne kadar olmaya çalıştığımı ise hiç anlayamayacaksın. Ne acı... bense hep en iyi sen anlarsın sanmıştım. sanmak. geç vakitte sancı. Bil ki bilmedin, gözlerini parıldatan şey için savaşmamak ne büyük acı.