İnceliğin, avurtlarından
Düşmüş sandığın kanlı mıhlar
Gülü-yormuşsun
Deremediklerinin sağırlığında
Toplayamadıklarının ağırlığında
Bu gece
Ve ciddi
Nasıl da ölüyorsun
Yok hiç gitmeleri
Gelmeleri nasıl da
Bir çocuk büyütmüşsün sarılmamış
Şekerden pamuksuz -Ne olmuş
Dünyanın bütün mezarlarına sığar bu çocuk
Nefesini doldurmayan bu gökte
Bütün altı toprağın senin
Bastığın yer kadar güzel ayakların
Nasılsa
Elin kadar güzel tuttuğun gül
Bıraktığın kadar kanayan bu diken
Dünyanın bütün güllerini sayar bu çocuk
Bir rüzgâr sermişim ki güneşine ömrümüzün
En çok titreyen dalının ucunda
Bir zeytin ağacının güzel
Akdeniz'i söyleyen
Baharlar özlemi kıştan mı
Konuş diyor çiçeğe durmanın zıt anlamı
İnan yok cevabım
Kaç yara izi daha sığdırabilirim İris'e
Sen kaçına bakar
kaçını görürsün
Kaçı sende açılmış
kaçı tutmuş kabuğunu
İnan çok cevabım
Bir güneş sersen rüzgârına ömrümüzün
Kesilse avazı gücenik harflerimizin
Niyetlendiğinde kaçmaya
Kırık bir rüzgâr olmak saçlarına dolanan
Kırmızı istasyonu
-kar ağarken-
Tek yön bilet
İki mermi
Yarım gülüşün doğudan eser
Başa döner şaşkınlığım
Duyamıyorum adımlarımızı
Düşüyor umman
Boğuluyorum o peltek çocukla
Kavmine kırgın
Kendine kızgın
Başı ağrıyan, sonunda yetişemeyen Musa
Şehrinden giderken yağmurdan başkası değilim ben
-Sabah altı, yük ağır, iç ateş, uzak sis-
Bir parçamı ciğerimden üleştirir artık aşk
Konuşmayı bırakan o adamla
Ne çoktu sevmek niyetinin gitmeleri
"kalmaklar" istedik çoğulcasına,
çembersiz bir gül'üştü Tuva'da
Oyduğum her gül kansız kızılsız göğe açtı her duada
Oymuş sorduğum sol'duğum o
Şehrine yağarken gitmekten başkası değilim ben
Mirza Şâmil.
28Ocak’24
Aradı:
Beş Donuk Adım
Sustu:
Bir Soluk Nefes
Buldu:
Beş Derin Çivi
Kaldı:
Bir Dikensizliği Gül
Küldü:
Bir Gülsüzlüğü Diken
Değilim, bil isterim
Gözlerini bulsam
kalmaktan başkası
Bulursam gözlerini
kalmaktan gayrısı
Şehrinden geçerken senden başkası
Değilim
Bilmeni isterim
Söyle kâlbine
Dünyanın bütün taşlarını bilir bu çocuk
…