Tekrar hoş geldin aziz okuyucu…

 

Dün gece aklıma nedense Necip Fazıl’ın şu dizeleri geldi:

 

“Tohum saç bitmezse toprak utansın

 Hedefe varmayan mızrak utansın

 Ustada kalırsa bu öksüz yapı

 Onu sürdürmeyen çırak utansın”

 

Bu dizeler aklıma geldikten sonra da kendimden utanmadım değil. Neden biliyor musun aziz okuyucu, anlatayım:

 

Üniversitede bir hocam vardı –rahmetlik olmuş, Salih hoca. Zat- ı muhtereme ne zaman bir soru sorsam iki şeyi dile getirirdi: ‘bana tek kaynaktan edindiğin bilgi ile soru sorma’ ve ‘falan yazarın filanca kitabının, şu sayfasında yazar şöyle bir şey söyler…’ inanır mısın aziz okuyucu bahsettiği kitabı eline alıp sayfalarını çevirmeye başladığımda tam olarak işaret ettiği yerde, bahsettiği cümleyi bulurdum. Ben de kendimden utanıyorum şu anda aziz okuyucu çünkü Salih hoca gibi bir zat-ı muhteremi çok geç buldum ve o zamana kadar okuduğum tüm kitaplardan sadece alıntılar yapabilirim. Biraz sonra ne demek istediğimi biraz daha anlayacaksın.

 

Muharririni dahi hatırlamadığım bir kitapta şöyle bir tespit vardı –ki bu tespit benim şiirlere olan bakış açımı da değiştirmişti: Türk edebiyatında şiirler düz yazılardan daha büyük bir öneme sahiptir. Çünkü Anadolu insanı azdan çok anlamayı irfan sayar.

 

Evet aziz okuyucu, görüyorsun ya o kadar okunmuş kitaba; ağartılan, dökülen saçlara rağmen Salih hoca gibi bir hocanın çırağı olmakta başarısız oldum. Sana bir kitaptan alıntı yaptım ancak o kitabın ne adını ne de yazarını hatırlıyorum... Vesselam aziz okuyucu, işte aklımda bir şiir var ve bir kitaptan bir alıntı cümle. Peki, aziz okuyucu senin aklına mıh gibi çakılmış şiirler, kitaplardan alıntılar, bir şeylere bakışındaki açını değiştirecek tespitler var mı? Mesela bir Müslümansan şayet, kendine şiar edindiğin bir ayet var mı? Siyasetle içli dışlı isen herhangi bir siyasetçinin hangi tutum ve davranışlarını örnek alırsın? Uslanmaz bir romantiksen, hangi şiirlerle kur yaparsın sevdiceğine, o şiirlere benzer şiirleri yazmaya çalışır mısın? Hepsinden önemlisi, bütün bunlardan kendine bir pay biçip düşüncelerinle bilincini ve karakterini özleştirip; bu özdeş ‘sen’i günlük hayatında yaşatabiliyor musun?

 

Lütfen, aziz okuyucu, bu soruya cevap verirken samimi ol! Çünkü bu sorunun muhatabı ve cevabının muhatabı aynı kişi: sensin.

 

Pek tabi benim sana bu soruyu sorma sebebim: senin kendinle çelişkiye düşmeni sağlamak. Sen kendinle çelişkiye düşmelisin ki ben senin algılarınla oynayabilip; seni fikrî olarak istediğim yere çekebileyim; hatta seni, sen gibi algılarıyla oynadığım diğer insanların arasında bir yere alıp, o yeri senin sahiplenmeni sağlayabileyim. Her şey küçük bir şüphe ile başlar sayın okuyucu: sen kendinden emin misin yoksa bir takım şüphelerin mi var? Pek tabi diğer herkes gibi sen de kendinden emin; düşünceleri ile bilincini ve karakterini özdeşleştirmiş ve bu özdeş seni günlük hayatında yaşatabilen bir bireysin. Öyle isen ben bu yazıyı neden yazıyorum aziz okuyucu?

Öncelikle algı nedir, müsaade edersen buna bir değinelim, algı: ‘psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi’ olarak tanımlanmış. Biliyor musun aziz okuyucu algı aynı zamanda haşhaş sütüne de verilen isimdir, sence neden haşhaş sütüne verilmiş bir isim aynı zamanda bilginin alınması yorumlanması seçilmesi ve düzenlenmesine de verilmiş olabilir? Bu soruyu şimdilik bir kenara bırakıp birkaç örnekle algı nedir, nasıl manipüle edilir konularını anlatayım. Bazılarında isim vermeyeceğim bazılarında vereceğim, şaşırma lütfen.

 

Şunu da hatırlatarak başlayayım örneklere: sosyal medyanın hayatımıza girmesi ile algı ve bunun üzerinde oynanan oyunlar diğer tüm zamanlardan daha fazla ve işin kötü tarafı daha da kolay. Mesela, bir şehirde adamın bir tanesi tutuklanıyor ve sosyal medyada bu haber oluyor. Sonra bir sihirli değnek bu olaya bir dokunuveriyor: adamın suçu terör örgütü üyeliği; silahlı eylem, kamu malına zarar verme… neyse liste uzayıp gidiyor. Bu adamın kim olduğunu bilemedin değil mi sayın okuyucu, sen düşünedur ben de diğer örneğe geçeyim.

 

Çeşitli kimseler ve/veya çevreler açısından sesiyle; müziğiyle; güfte ve besteleri ile, veya giydiği yöresel kıyafetler ve dansları ile icra ettiği sanatın güzide temsilcilerinden olan veya olduğu düşünüler birisi hakkında bu örnek de. Yersen, yaptığı sanat ve/veya giydiği yöresel kıyafetler vs yüzünden hapse atıldığını bangır bangır bağıran –sözüm ona, aydından tut da mahalle esnafına kadar herkesi meşgul etti bu örnek. Kimdi hatırlıyor musun aziz okuyucu? Neden hapse atıldı biliyor musun? Yoksa sen de diğer herkes gibi o kişinin giyim – kuşamından dolayı hapse atıldığına inanlardan mısın? Ben sana bir ipucu vereyim: terör örgütü üyeliği, silahlı eylem, provokasyon, halkı kin ve düşmanlığa sevk…

 

Sana çok daha uç noktada bir örnek vereceğim şimdi aziz okuyucu hazır ol! Öyle bir örnek ki bu örnek ben bile yazarken ‘acaba editör bu kadar bariz bir şeyi onaylamaya cüret edebilecek midir’ diye düşünmeden edemiyorum. Örneğimiz şöyle:

 

Bir ülke düşün: kurucuları içtikleri içkileri veya kıldıkları namazı; inandıkları ilahı farklı olsalar bile bir amaç uğruna kenetlenerek yedi düvele karşı bir bağımsızlık savaşı vermiş; bu savaşı kazanmış olsun. Bu kurucu, ülkenin refahı için canını dişine takarak çalışmış; yaptıklarını, neden yapmak zorunda kaldığını; motivasyonlarını; kaygı, endişe ve umutlarını ifade ettiği bir kitap da bırakmış olsun. Sanayici olabilirsin aziz okuyucu; şair, yazar, heykeltıraş, mimar, mühendis vs her şey olabilirsin ama fikir insanı olmak herkesin başarabileceği bir iş değildir. O fikrin vârisi olabilmek ise daha da az kişinin başarabileceği iştir.

 

Ne demek istediğimi anlamaya başladın mı aziz okuyucu? Hayır, anladığını iddia etme! Çünkü bu yazının başlığı ‘Toplum algısı ve Algıların Toplumu’ ve ben de senin algılarını zorlamayı amaçlayarak başladım. Hatırlıyorsun değil mi? Şimdi, konuyu sondan başa doğru toparlayarak konuyu nihayete erdirelim ama önce algı mefhumunu hatırlatalım: ‘psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi’ algıdır. Tanımı görüyor musun aziz okuyucu: psikoloji ve bilişsel bilimlerde diye başlıyor; duygusal bilginin yorumlanmasından devam edip düzenlenmesinde bitiyor. Ya da, daha uzun haliyle diyor ki: fikrî olarak bir bütünlük arz etmeyen her hangi bir kimsenin, ictimaî olarak çeşitli dışsal uyarıcılarla bir başkasının etkilerine kapılarak onun çıkarlarını kendi çıkarları gibi görmek. Sence haklı mıyım aziz okuyucu? Haksız olduğumu düşünüyorsan sondan başa doğru gidelim ve sen karar ver:

 

Sen ETA’yı destekleyen İspanyol veya Fransız siyasi gördün mü; herhangi bir Avrupa ülkesinde veya amerikada, teröristlerin vekil veya buna eşdeğer bir konumda olduğuna şahit oldun mu? Ülkenin kurucusunun mirası olan bir partinin ve doğal olarak kurucusunun fikrî vârisi olan bir partinin terör örgütü üyelerine kol kanat gerdiğine; onu meclise sokmak için çaba gösterdiğine şahit oldun mu? Herhangi bir ülkede tutuklanan bir kimsenin asıl suçunun ne olduğunun gizlenerek onu ahlak kumkuması, barış güvercini olarak lanse edilmeye çalışıldığına vakıf mısın? Bu sorulardan herhangi birisine benim aksime bir cevap verebiliyorsan ve daha da önemlisi bunu ispat edebiliyorsan, tebrik ederim: çünkü ben bilmiyorum.

 

İşte görüyorsun ya aziz okuyucu toplumsal olarak gerek fikrî gerekse de ictimaî herhangi bir ortak algımızın olmaması dolayısıyla bizim toplumumuzda toplumsal algıdan ziyade algıların toplumu olma durumu söz konusudur…