Dünyaya gözlerimizi açtığımız zamandan beri toplumsal cinsiyete maruz kalıyoruz. Bebek odalarından kıyafete, kıyafetten oyuncaklara, oyuncaklardan meslek seçimine kadar toplumsal cinsiyet algısını hissediyoruz. Hayatın her alanında toplumsal cinsiyet varlığını göstermektedir. Toplumsal cinsiyet algısını millet olarak hep beraber yarattığımızı düşünüyorum. Toplumsal cinsiyete bağlı olarak aile, iş ve eğitim kurumunda kadınlar ve erkekler eşit olanaklara sahip değildir. Bu kurumlara ek olarak siyaset kurumunda da kadın ve erkeklerin eşit olmadığını görmekteyiz. Siyaset kurumunda da toplumsal cinsiyetin olduğunu görüyoruz. Kadınlar ilk olarak eğitim kurumunda zorlu şartların üstesinden geldikten sonra çalışma alanına atılıyorlar. Çalışma alanında mobbingle karşı karşıya gelerek istedikleri seviyeye ulaşamıyorlar. Kadın hem çalışarak hem de toplumsal cinsiyetin getirdiği ev işlerini yaparak erkeklere oranla daha fazla yoruluyor. Toplumsal cinsiyetin getirdiği roller gereği erkekler sadece çalışma alanıyla uğraştıkları için eve geldiklerinde boş vakitlerinde güncel konuları takip ediyor, sosyalleşiyor ve siyasetle ilgileniyorlar. Durum böyle olunca bizler, kadınlar, erkekler kadar güncel konuları takip edemeyip siyasetle ilgilenemiyoruz. Kadın isterse her şeyi yapabileceği için siyasetle ilgilenmek isteyen kadınlarımızın önüne engeller çıkıyor. Kadınlarımızın, gerek adaylık gerekse seçilme sürecinin ekonomik maliyetini karşılayabilecek durumda olmaları gerekiyor. (Karaoğlu, Türkiye’de Kadın ve Siyaset, 2020.) Bu zorlu engelleri aşan kadınlarımız, siyaset kurumu içerisinde aile ve kadını ilgilendiren alanlarda siyaset yapmakla yetiniyor. Siyaset alanında kadınlarımız sınırlandırılıyor. Siyasetçi kadınlarımızın eğitim, turizm, sağlık alanlarında siyaset yaptıklarına pek şahit olmamaktayız. Türkiye’de kadının siyasette temsili açısından 1997 yılında aralarında akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, işverenler ve özel sektör çalışanları da olmak üzere farklı meslek gruplarından 19 kadının ortak iradesi ve hayaliyle kurulan KADER (Kadın Adayları Destekleme Derneği) bu konuda önemli bir dönüm noktası oluşturdu. (Karaoğlu, Türkiye’de Kadın ve Siyaset, 2020.) Kadın Adayları Destekleme Derneğinin kuruluşundan sonra meclise giren kadınlarımızın sayısında artış olmuştur. Türkiye, kadın milletvekili oranında dünyadaki 192 ülke arasından 117. sırada yer almaktadır. Bu sıralama bize kadın milletvekili oranımızın düşük olduğunu gösteriyor.

Peki, Türkiye’de nüfusun yarısını oluşturan kadınlarımız neden siyasette söz sahibi olamıyor? Demokraside erkeklerle eşit haklara sahip olamıyoruz. Doğru bir şekilde demokrasiden bahsetmek için kadın ve erkek eşitliği sağlanması gerekir. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlarımızın siyaset kurumu içerisinde söz sahibi olamaması, alınan kararların eşit olmadığını bizlere gösteriyor. Alınan kararlar erkek bakış açısı ile gündeme getiriliyor. Adaletin, demokrasinin gerçekleşmesi için kadınlarımızı siyaset kurumunda daha fazla görmek istiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk, kadınlara seçme ve seçilme hakkını 1934 yılında vermiştir. Kadınlarımız, diğer ülkelere oranla seçme ve seçilme hakkını erkenden elde etmişlerdir. Bu inkılap kadınlarımız için siyasete atılma merdiveninin ilk basamağını oluşturdu. Bir zamanlar kadınlarımız meclise pantolonla giremiyordu, pantolon yasağı vardı. Meclis kürsüsünde kadınlar ile ilgili konularda bile erkeklerin konuşması ile tam olarak kadınların ihtiyaçları dile getirilemiyor. Kadınların ihtiyaçlarını siyasetçi kadınlarımız doğru bir şekilde ifade eder. Terazide dengeler eşit olmadığı için ülkede adalet sağlanamıyor. Yüzyıllardan beri kadınlarımız bu eşitsizlik sisteminde mücadele veriyor. Bu sistemde erkek adaletinin egemen olduğunu görmekteyiz. Kadınlar olarak gerçek bir adalet istiyoruz. Bu yüzden kadınlarımızın siyasette söz sahibi olması gerekir. Siyaset içerisinde, kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlamak için cinsiyet kotası uygulanmalıdır. Bir gerçek vardır ki her ne kadar önlem olarak cinsiyet kotasını da uygulasak toplum olarak eşitlik konusunda bakış açımızı değiştiremediğimiz sürece adalet mekanizmasından bahsetmek güç olacaktır. Örnekler vererek yazıma devam etmek istiyorum. Finlandiya, 4 kadın bakan tarafından yönetiliyor. Bildiğimiz üzere Finlandiya refah seviyesi yüksek ülkelerdendir. Finlandiya’ya ek olarak Norveç de kadın başbakan tarafından yönetiliyor ve refah seviyesi yüksek ülkelerdendir.

İnsanın hayatına yön veren kadınların yaşamın ve toplumun her alanında olması gerekmektedir. Toplumun her alanında varlığını gösteren kadınlarımızın siyasete katılma oranının düşük olduğunu görmekteyiz. Erkeklerin, siyaset kurumu içerisindeki varlıklarının daha çok olduğunu biliyoruz. Toplum, siyasetin erkek işi olduğunu ileri sürüyor. Kadınların siyasetle ilgili olmadığı düşünülüyor fakat kadınlarımıza siyasetle ilgilenmeleri için zaman yaratılmıyor.

Eskiye nazaran kadınlarımızın siyaset kurumu içerisindeki varlıklarında artış yaşandığı da inkar edilemez. Umarım hayatın her alanında kadınlarımızı aktif olarak görürüz.

Sonuç olarak, her alanda olduğu gibi siyasetin de cinsiyetini yarattık. Toplumsal cinsiyet algılarını yıkarak, bakış açımızı değiştirerek mutlu dünya düzeninde yaşayabiliriz. Kadınlarımızı, özellikle siyaset alanında diğer kadınlarımızın sesi olmaları için görmek istiyoruz.