Bir varmış bir yokmuş...

Krallıkların durmadan savaştığı zamanlarmış. Askerlerin bir piyon olarak hareket ettirildiği acımasız yıllarmış. Her gün bir başka çiftçinin tarlası yanar, her gün bir başka ananın çocuğu toprak olurmuş. Kralların kana olan açlıkları bitmez, bütün toprakları sularmış. Zalim kralların tek derdi iktidar, güç ve zenginlikmiş. 


Bir varmış bir yokmuş...

Toprak ana bir kadın yaratmış. Yüce bir çınar ağacını hamile bırakmış ve kadın çınar ağacının kabuğunu delerek çıkmış. Kadının toprak rengi teninden, yeşil saçları beline geliyormuş. Gözleri yeni olgunlaşmış bir elma kadar kıpkırmızıymış. Kadında toprak ananın bereketi, güzelliği ve affediciliği varmış. Kadının her bastığı yerde güller çıkıyormuş.


Bir varmış bir yokmuş...

Toprak ananın kızı savaş meydanına ayak basmış. Esmer ayaklarının altından çıkan kan rengi gülleri yerde yatan bütün oğulları sarmış. Askerler toprak ananın kızına bakakalmışlar. Onun güzelliği, saflığı ve merhametini yüreklerinde hissetmişler. Bütün askerler kendiliğinden kılıçlarını bırakıp krallıklarına, köylerine, annelerinin ve aşıklarının yanlarına dönmüşler.  


Bir varmış bir yokmuş...

Toprak ananın kızı yıllarca savaş meydanlarını gezmiş. Ayak bastığı her yere mutluluk ve özgürlük getirmiş. Köy köy dolaşmış, hastalara şifa olmuş. Hayvanları bir öpüşüyle doyurmuş. Toprak ananın kızı insanların yanında çok zaman geçirmiş. Onların duygularını öğrenmiş. Bir aşığın sevdiğini kıskandığını, bir babanın kızına nasıl baktığını, bir çocuğun bir buzağıyı sevişini görmüş. Toprak ananın kızı en çok annelere özenmiş. Çocukları olanlara, çocuk doğurabilenlere...


Bir varmış bir yokmuş...

Krallar, askerlerine ne olduğunu anlamamışlar. Simsiyah atlarına binip savaş meydanına gelmişler. Karşılarında toprak ananın kızını, o yüce varlığı görmüşler. Toprak ana, kızına bir büyü yapmış. Toprak ananın kızına bakan krallar en büyük arzularını görmüşler. Krallar arzularının olduğu yere hırsla koşmuşlar. Kararmış gözlerle koşarken yerdeki askerlerini çiğnemişler. Toprak ana, kızının etrafını dikenleri bıçak kadar keskin güllerle çevirmiş. Bütün krallar dikenli güllere saplanıp ölmüş.


Bir varmış bir yokmuş...

Toprak ananın kızı dünya üzerindeki görevini bitirmiş. Annesi onu tekrar yanına çağırmış. Toprak ananın kızı dünyayı, insanları o kadar çok sevmiş ki annesine karşı çıkmış. Toprak ana sinirlenmiş. 


-Neden? 


Toprak ananın sesi tüm dünyayı sarsmış.


-Hiçbir şey yapmamış gibi bir anda kaybolmak istemiyorum anne. Bir çocuk istiyorum benim olan, beni anlatacak olan.


Toprak ananın kızı kaçmış. Ama nereye gitse annesi ayaklarının altında onu takip ediyormuş.


-Senin çocuğun olamaz. Sen toprak ananın kızısın, sen bereketin sembolüsün. Seni, aciz insanlara barış getir diye doğurdum. Şimdi ne cüretle onlar gibi aciz olmak istersin?


Ağaçlar devrilmiş, dağlar ikiye bölünmüş. Toprak ananın siniri dünyayı parçalıyormuş.

Toprak ananın kızı, annesinin sinirine boyun eğmiş. Annesine sarılmış. Toprağa karışmadan önce gözlerinden bir yaş toprağa düşmüş. Toprak ana, kızının gözyaşıyla sulanmış. Toprak ana fark etmiş, kızını özgür bırakmalıymış. Fakat o bunu fark edene kadar kızı kendisiyle karışmış. Toprak ana ağlamış. Doğa ağlamış. Gökler ağlamış. Toprak ana kızını geri getirememiş. Kızının anısına, kızının yarattığı bütün gülleri toplamış ve kocaman bir gül bahçesi yaratmış. Güllerin yapraklarına dokunan insanlar toprak ananın kızının hayatını görüyorlarmış ve gittikleri her yerde onu anlatıyorlarmış.


Bir varmış bir yokmuş...

Sonsuza kadar mutlu yaşamamışlar, sadece sonsuza kadar yaşamakla kalmışlar.