Bazen fütursuzca olduğunu düşündüğüm hislere kapılıyoruz, zaten ne kaybederim ki diyoruz içimizdeki her düşüncenin hep bir ağızdan haykırışı ile, ölsem mesela ne kaybederim ya da ne kazanırım, yaşantımın bana ne faydası var fedakarlıklarımın bana ne getirisi var, sonuçta bu fedakarlığı yapmasam bir götürüsü olmayacak diyoruz kendi kendimize ama durum bizim gördüğümüzden çok daha farklı oluyor, bizim ayağımıza taş değse üzülecek insanları bazen hakikaten hiç görmüyoruz, yok sayıyoruz oysa belki de biz çoğu zaman akıllarının ucunda dillerindeki duadayız. Bu insanları "aile" olarak adlandırmak çok dar kalıyor, bazen aileden görmediğimiz şefkati ya da merhameti bir başkasından görüyoruz hatta bazen bir kediden köpekten görüyoruz, bunu birilerini aşağılamak amacıyla söylemiyorum, hiç önemsemediğimiz bazen görmediğimiz, duymadığımız canlılardan geliyor yardım, anlatmak istediğim bu, derdimizi bir ağaca anlatıyoruz mesela bir toprağa çiziyoruz hayalimizi. Toprağı yeri geliyor ayağımızın altına altına alıyoruz yeri geliyor en sevdiğimizin üzerine battaniye olarak örtüyoruz ve oturup derdimizi hem toprağa hem en sevdiğimize anlatıyoruz da anlatıyoruz, sonra ayaklarımıza bulaşmış çamuru da alıp evimize yollanıyoruz.