Zaten yemek yapmayı pek sevmem, ben de depresyonla doyuruyorum işte beynimi.

Tembellik insana güzel meziyetler katıyor. Bol bol hayal kurmak gibi. Başlarda gerçek hayatla ilgili hayaller kurarsın fakat sonrasında hayal etmenin bir sınırının olmadığını fark edip kafanı Salvador abinin tablolarından birine dönüştürmeye başlarsın. Yavaş yavaş bu hayaller beynine öyle güzel oturur ki dünya fazla basit; üstüne acımasız gelmeye başlar. Renklere aşık olursun, gökyüzünde bulutların üstünde yatarken eriyip giden vücuduna aşık olursun. Sonrasında daha acımasız olur her şey. Sorumluluk biner üstüne, o bindikçe sen kaçarsın. Sen kaçtıkça basitleşirsin. Hayatın basit küçük bir evden, kitaplarından, filmlerinden, yatağından ve tabii ki kahven veya çayından ibaret olur. Düşününce ne kadar huzurlu geliyor değil mi? Ama hayır, değil. Çünkü odandan çıkmadan bir sürü hayat görmüş olursun. Kendi hayatının kuyusunu kazarsın. Çünkü onca hayat bünyeni yorar. Juliet'in bekaretini alırsın evden hiç çıkmadan. Okuyorsun, hissediyorsun ve bitiyor. Basit, aptal yaşamına geri dönüyorsun. Aşk istiyorsun fakat nerede? Kiminle? Bilmiyorsun. Korkuyorsun çünkü senin kafanın içi cinayet kızım. Sen bulutların üstünde dans ederken Romeo izler seni. Şehvetinle yakarsın ortalığı, geçen uçaklara küfür edersin, eteğini yarım ağız açarsın, gözlerinden galaksi dökülür, gülümsemen erir ve elini attığın her çiçeğin tanrıçası olursun. Dünyanın basitliği seni korkutur. Sen görsel bir şölen yaratırsın kafanda fakat o seni sömürür.


"HAYIR." Der dünya ve devam eder. "Para kazan, kazanamıyor musun? Aptal mazeretlerine ihtiyacım yok, zengin bir koca bul sonra da kontrollü doğum denen zırvayı atlayarak bir çocuk yap, büyük evinde ya kariyerinle yaşa ya da mutlu ve çocuklu bir ev hanımı gibi öl. Yapmayacaksan dışlanmaya, kırılmaya alış. Madem cinayet bir kafaya sahip olacaksın o zaman insanların benim gibi ne kadar basit olduğunu kabullen ve onlardan sakın seni fark etmelerini bekleme. Çevrende senin gibi insanlar olacak sanıyorsan yanılıyorsun. Hepsi acımasız gözlerle dev aynalarından sana bakacaklar ve seni sadece sevecekler fakat hissetmeyecekler. Dolayısıyla hiçbir zaman tanımayacaklar seni. Bir lamba gibi olacaksın. İnsanlar sadece odalarına artık güneş girmeyince kullanacaklar seni ve bir gün bozulacaksın o zaman da atacaklar seni, kimse hatırlamayacak. Bir hiç uğruna yaşayıp öleceksin. Geriye sadece çığlıklarını döktüğün bu aptal kağıtlar kalacak."


Herkes tanrı, Adem'i onun emrine itaat etmediği için cezalandırdığını söyler. Gerçekten öyle mi? Tanrı fedakârlık bekledi insandan fakat insan onun sonsuz sevgisine ve merhametine ihanet etti. Verilen canı bir hiçe saydı ve bencillik yaptı. Tanrı gönderdiği dünyada bizi bununla sınadı aslında. Eğer bir şeyi istiyorsan fedakârlık yapacaksın. Ben hayatımı feda ettim. Evet hatırlanmayacağım, sevilmeyeceğim, insanoğlunun bütün bencilliğe rağmen onları seveceğim, üzüleceğim, kırılacağım, hayvanlara çocuğum muamelesi yapıp yalnız öleceğim fakat herkesten çok daha iyi hisseden, duyguların kıymetini bilen adanmış bir ruhla, kalple ve beyinle öleceğim. Tanınmak istemiyorum, ben sadece sevmek istiyorum. Kalbim binlerce kez kırıldı ve aklımı bir çok kez kaybettim. Bütün hayatım aynada akmış rimelle kendime bakmakla geçti. Yaşamımın devamı da böyle geçecek. En azından seveceğim, yaşatacağım ve ölene kadar hayal edeceğim. İşe yaramazın tekiyim fakat bir çok kişiyi çok özel hissettirdim. Görünmez bir et yığınıyım fakat köpekler her geçtiğimde bana kendi dillerinde selam verdiler. Beynim gurulduyor, ben yazdıkça daha çok acıkıyor.


Yani kısacası beyler ve bayanlar, yemek yapmayı sevmem. Bugün menüde tost arası depresyon var. Afiyet olsun.