Uzun zamandır yazmak istemiştim ama yazamamıştım bu hikâyeyi. Bugünkü hikâyemiz Truva Savaşı. Ya da güzeller güzeli Helen ile Paris’in aşkı. Sonuçta savaşın çıkma sebebi o. Güzeller güzeli Helen (hatta dünyanın en güzel kadını rivayet edilir öyle ki daha güzeli gelmemiş hâlâ. Aman Banu Alkan duymasın. Ben dünyanın en güzel kadınıyım dercesine salınırmış sarayında. Zeus’un fani bir kadından olan tek kızı Helen. Eee genlerini nerden aldığı belli oldu. Helen'e aşık olan çok olunca babası kime vereceğini bilememiş içlerinden Kral Menelaus'u seçmiş. Menelaus ile evliyken Sparta kralının oğlu Paris’i bir davette görüp aşık olur ya da Paris Helen'i görünce. Ne diyeyim oluyor böyle şeyler, gündüz programları hep bunlarla dolu ama hiçbiri savaş çıkarmıyor neyse ki. Evet Helen kaçınca Meneleus Yunan ordusunu toplayıp Spartaya savaş açmış bu savaş on yıl sürmüş. Tabii ki bir tek Helen için değil Truva kentinin konumu ve zenginliği için de. Homeros’un İlyada destanı savaşı anlatır. Savaşta büyük savaşçı Achilleus ölür. Achilleus doğduğunda okunmuş suyla yıkanmış, kurşun işlemez, kılıç geçmez olsun diye ama yıkayan baş aşağı suya sokarken ayaklarından tutunca topuğuna su değmemiş ve ölümü bir ok ile topuğundan vurularak ölmüş. (Aşil tendonu adı ordan gelir.) Helen savaşın sonunda ne mi yapmış? Menelaus’a geri dönmüş. Doğru okudunuz dönmüş. Sen savaşı çıkar milletin başını ye bir ülkeyi yok et dön yine eski kocana. Paris mi? Ölmüş, ne yazık. Doyamamış Helen'e.