Geçmiş zaman yıllar sonra yine bugün, üç yıl evvel yine bugün, otuz altı ay önce bugün ya da sadece bugün;

şanstır, tesadüftür ya da değildir, dolunaya denk geldik yine..


Böylece zamana karşı çıkmayı da bırakmışım değil mi?


Geçti üzerimden, üzerimizden; izin verdim, ne yapabilirdim ki en fazla?


Unuttum veyahut unutmadım, değiştim ya da değil, zaman geçti ya da belki bir anda eskidi yıllar..


Yıllarım, yollarım hem temmuzda eskidi;

eskiyecek de, belki ekimde de ve sanırım buna mecburum..


Hatırlamak zorundayım temmuzu, bugünü;

hele de haziranın hazinliğini çünkü eşitleniyorum; öncede, sonrada, bugünde, otuz altı ayın tüm tümdengelim ve tümevarımında..



Tümdengelişim elbet bir gündü, yeşil yapraklı kayısı ağacı ile ne düşlemiştik elbet bir günü..



Geldi, geçti, gitti..tümevardım bugün, yarın da varacağım, diğer gün yine ve içimde yaşadıkça ve öldükçe varacağım sonra duracağım da hep, her ne kadar tüm olamasam da..


Ve aslında hiçbir zaman değildim ki..


Kim tamamlanmıştı ki ben tüm olayım?



Evet unutmamışım, rastgele ama asla tesadüf olamayacak şekilde, ne dinlediğimi hatırlamadığım sarhoş-yarı ayık bir halimde, hayaller aleminde yürürken birden zihnime üşüşüverdi temmuz çıkmazı..


Belki dolunaydandır, ne dersin?


Belki senin de zihnine üşüşmüştür ve evet dolunaydan..



Unutmamak nasıl da içimi titretiyor, nasıl da ağırlaşıyorsun kalbimde, nasıl da sıkışıyor boğazım daha öteye gidemiyorum da, gittiklerimden geldiklerim varken talihsizlik olur bu?



Zamana karşı çıkmayı bilmediğim bir zamandan, bu zamana; zamana karşı çıkmayı bilmediğim zamanlara, bir isteğim olsun bugün; meteor yağmurları da başlamışken ve dolunayken ay...


Zaman çoktandır geçmişken, otuz altı ayın bugünü dün olurken ve hatta şu an olmuşken ve tâbi ki ay dolunayken;


tümevarışlarımızda değil, tümdengelişlerimizde, elbet bir gün yine buluşur muyuz?