Sizin alınız al inandım/Sizin morunuz mor inandım/Tanrınız büyük amenna/Şiiriniz adamakıllı şiir


Evet sizin alınız al. Evet sizin alınız en güzel al, benimkinin kusuruna bakmayın. Ama bir gün benim sarımı mor diye tanıtırsanız sarı olduğunu bilerek morunuza inanırım. Bu yüzden inanmak tek bir doğru olmadığının kanıtı halinde ancak aktif çabayla yapılabilir. Bu yüzden inanmak kandırılışların en masum duruşudur. Bana sarı gelenin size mor olması size (ya da bize) dair pek çok şeyi anlatır. Alınızı, morunuzu ve hatta tanrınızı en güzeliyle pazarlayabilirsiniz bana. O kadar iyi bir dinleyiciyimdir ki kendi renklerimin olduğunu unuttururum size. Çünkü kurduğunuz iletişimin ve renklerin büyük gösterilerini yaparken istediğiniz budur. Ben de size istediğinizi vermekten çekinmem. Siz beni renklerinize inandırdığınızı düşünürken ben sizi inanır halime inandırırım. Özür dilerim böyle yapmak beni kendi içimde tatmin eder, biraz gülerim size içimden bazen.  Ama. Ama sizin adınız ne?


Bütün ağaçlarla uyumuşum/ Kalabalık ha olmuş ha olmamış/Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum/ Ama ağaçlar şöyleymiş/Ama sokaklar böyleymiş


Ben size kendi renklerime inandıramam. Çünkü arkasında durabilecek belirgin renklerim yok, biraz çekingenler. O yüzden bu çabanızın karşılı elbette verilmelidir.  Benim payıma düşen de budur. Ama bir gün morunuzun mor olmadığını görürsem ve inanma hali için yapılabilecek bir şey kalmadıysa eksildiğimi hissederim. Size verdiğim tavizle kendim renklerimi soldurmanın yarattığı sızı ve tarif edemediğim bir şeyin eksilişi. Sizinle yitirdiklerimi kendime karşı olan kırgınlığın haklı ve gururlu duruşunu sarsmadan cebimdekilerle doldururum. Bu yüzden her tanıştığım kalabalıkta renklerimin doygunluğu azalsa da sizinle tanışmaktan ve yeniden inanmaktan korkmam. Sizin renklerinizle dolup bir gün eksilirsem  morunuza da sarıma da kızmam. Ha olmuş ha olmamış. Ama siz böyleymişsiniz. Ama. Ama sizin adınız ne? Benim dengemi bozmayınız.


Aşkım da değişebilir gerçeklerim de

Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı

Yangelmişim dizboyu sulara

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum

Hiçbirinizle döğüşemem

Siz ne derseniz deyiniz

Benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım/ Sizin morunuz mor inandım

Ben tam dünyaya göre/Ben tam kendime göre


Aşkım da değişti gerçeklerim de. Ama renklerim hiç değişmedi. Bazen soldurdum bazen canlandırdım ama renklerinizle bulandırmadım. Beğenmediğimden değil, estağfurullah. Ben olmadığımdan. Sizin alınız gerçekten al. Ama benim alım değil. Bu yüzden benim sınırlarım renklerimin bittiği yerde başladı. Bu sınırların içinde yalnız kalmak istemediğim ve açıkçası renklerinizi merak ettiğim için de morunuza inandım ve hatta morunuzu sevdim de. İnanmanın masumluğuyla gülümsedim size. Siz isterseniz beni saf sanın ya da kandırmanın tatminliğini yaşayın, bu da benim sayemde ama siz bunun farkında değilsiniz. Gizli bir bildiğim buydu, cüretkar bir düşünce bu yüzden bunun böbürlenmesinden kaçındım. Ama her defasında renklerinizle tanışmaktan kaçınmadım, ben tam dünyaya göre yaşadım. Ama kurduğumuz ilişki bittiğinde sizin renklerinizi soldurmadan uzaklaştırdım kendimden, ben tam kendime göre renkler kurdum.  Renklerin ve inanmanın güzelliği bittiğinde yağan yağmurda ıslanmaktan keyif aldım. Çünkü bittiğinde gökyüzümde gökkuşağım belirecekti. Yani bazen kendi renklerimi görmek için sizin önce varlığınıza sonra yokluğunuza ihtiyacım vardı. Bu yüzden renklerinizin farklı olduğunu bilsem de inanmaktan alıkoymadım kendimi, kendim için. Önce varlığınızı sonra yokluğunuzu tatmak için. Tadı acı olsa da.


Ama sizin adınız ne?

Benim dengemi bozmayınız.