ölümün bir insanda doğruladığı
*
iyi ki geldiniz burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
perdeleri kaldırdık. ölüm
ıslaktı dünyada. denizsiz bir salı günüydü.
camları açtık, öyle kaldı artık.
denizsiz bir salı kimler için önemli?
ölü, boşluğumuzu doldurdu birden,
kolasız, yakışıksız (ölü yıkayıcılar gelince)
sigara masalarında, tenteneler,
duvarlarda aile fotoğrafları, ölüye uygunsuz.
camları açtık, öyle kaldı artık. tâ ki,
bir kadın su içsin evinde. -adın bir
avunmadır omuzlarımda ve anlağımda, büyük su
bazan bir ölüm büyük bir yadırgamadır şehirlerde.
*
"geldiler. büyük ocaklarım kurdular
bir atı ürküttüler ve yusufçukları.
denize gitti onlar.
ölünün çenesini bağlamışlardı, uzattılar.
karnına bıçak koydular, kara saplı aradılar.
apış aralarını sildiler, temizlediler.
karnını oğdular, yine sildiler.
ayak başparmaklarını bağladılar.
kefenini biçip giydirdiler.
ölümü tazeleyip bağışladılar."
*
vapurda bilet sordular, birden. vakit,
geçti. küçüldüm.
- bir ölüye geç kalmıyalım baylar,
biletler nasıl olsa kesilir.
*
sokak başlarını tazelediler bitkin sonuçlar
? bir de fonde de pouvoir, nasıl ölür kimbilir?
ayaklarını yıkadıktan sonra. umulmaz. -
tersaneden bir işçi, bir otelden bir garson
ve ben
ve bir su.
uzungarlar, uzunavlular, uzunsessiz
yitirdiğimiz o son duyarlık, o sessiz başkaldırma ölüme
ve kaçamak bir bakış, çekici külrengine
ölünün ağzındaki.
*
"uzun sessiz ölüyü yıkadılar.
direnmedi. anısı tükenmedi. sürdü."
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
çekici düzensizliği bir ölüye gitmenin
*
1935'te
bir akşam, -bir salı akşamı sanırım -
ahah ben salakım biraz galiba
kafiyeye ve ölüme inanırım.
bütün sular bir geçmiş'tir, bütün incelikler.
tchoban kolonyası ve karpuz lâmbalar.
kalın bir örgü saç, sandıktan çıkarılan
devrimlerin ve çarlistonun anısı.
uçsuz bucaksız bir trendeyim, trenler de bitmez ki.
ben bütün trenlere vaktinde giderim,
trenlere, işe ve ölmeye. istanbulda.
ben biraz şalakım dedim ya.
hele ölüme. hele bir dar vakitteyse ölüm,
ölüm uygundur.
ve bütün gençler nişanlı ve bütün iyi şairler hüzünlü
örneğin bir yağmur düşüyorsa
bir adam işiyorsa tam bana ve ölüme göre.
bir mermer zamansız ansınıyorsa.
*
"o gece trende sendikalar ve ölüm
ve deniz kapkara hayatını yaşarken
deniz kara
ve kadınlar evliliklerini
ve polis gizliliğini
bir kentten bir küçük anı
ve akşamüstü lehçeleri.."
*
1935'te bir akşam,
sarı bıyık, dar, istafilina ve sekiz düğmeli gocuk.
ölüm her şeye çok uygun, aldanmaya katlanana
ve çok gevşek.
*
"ölüyü yıkadılar direnmedi. anısı sürdü.
tabutuna koydular.''
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
tükenmez kafiyenin kazandırdığı
*
ölümden konuşulacaktı elbet, hem de durmadan
sonsuz kan bir kesikte pıhtılaşmadan.
insanın zamanı varsa çay içmeye ölüm,
bir kafiyedir sonunda, yaşamaya.
ve ölüm yüceltirken kurumuş dengemizi
ahah inanır mısınız iyi şairler bilir kafiyeyi
ve iyi zamparalar, parmakları yüzüklü.
*
"eğlenelim gel gülüm
önümüzde bak ölüm
sen bana bir vido çek
hızlansın deli gönlüm
eğlenelim gel gülüm."
*
ölümden konuşulacaktı elbet. çünkü ölüm
son çare değildi mutluluğa.
savaş yeniden anlamlanıyordu. bir eski bahçede
bir eski trende ve bir eski zamanda.
bir eski zaman,
o hain tutarlılığını kabaca hatırlatmadan.
bir ölünün ilk akşamıydı birden dünyada,
zaman bir tedhiş miydi, aldırmadım,
bir tedhiş miydi, aldırmadım.
*
-sizi bir yerde görmüştüm öyle sanırım
sizi bir zamanda görmüştüm öyle sanırım
terbiyeli ve saçlarınız kıvırcık değil
öyle sanırım.-
-ben iş kovalarım orda burda. baremliyim, orda burda
sicil numaralarım var orda burda. belki oralarda-
-belki yeşil ördek meyhanesinde. belki bir karakolda,
belki bir ölüm ilânında.-
*
oralardadır.
hep anlamsız şiirler yaşarım, karanlık, orda burda
hep gazeteler yaşarım orda burda.
*
"karanlık yaşıyor bizi, belki biraz korkuyorum, benim
her şeyim biraz su içer gibi öyle kolay, biraz da
işer gibi, sonsuzluğa.
halbuki ben sonluluğa."
*
-evet belki yeşil ördek meyhanesinde, 1935'te
bir akşamüstü lehçesinde, çok uzak, çok beyaz
çok ıstakoz.
belki bir karakolda dövülürken,
belki bir benzin istasyonunda,
yağlarda, mazotlarda.-
*
deniz uzar şimdi mavi haritalarda, uzamalıdır.
oysa ne gereği var ölümden konuşmamanın, biraz
böylece biraz daha yoğun yaşar olmanın, biraz
kafiyeli. ne var?
sadece korkuyorum biraz, yani korkağıyım
bir güzel sonuca uygun olmanın...
*
"ölüyü yıkadılar. direnmedi. anısı sürdü.
tabutuna koydular. direnmedi.
imam yakardı, el kaldırdık.
sordu. iyidir, dedik.?
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
ben hep biraz aptalımdır deniz üstünde, deniz
akıllıdır da ondan.
hiçbir şeye bağlı olmayan kendi, çekici sorumsuzluğu.
bir gemi gider gider ve deniz yaşar böylece
yemekler yenir ve ölüm.
ölüm hep en uzakta. en güzel sessizliği büyük tekniğin
çaycılar, dalgacılar, alıp satanlar,
sorguya çekenler, denizi eskiten herkes, ben.
bir ölüye giderim, ne deniz umurumda ne de pontus
ne de bir tren, ne de bir denge, sözü edilen
deniz uzar, bir sıcaklık sunarım kendime, kendimin
obur kedilerine. yani yeni bir akşamüstü lehçesi
bir elim kanar, solgunum, pıhtılaşmadan
tanrı hatırlarsa, savaş hatırlarsa, son çarşıya bakmadan
*
biliyorum, biliyorum
ölüm için şimdilik yorgunum.
yani herkes kadar son çarşıya bakmadan.
bir deniz ufalır ölüm karşısında
ben ölümü bir kente övüyorum. bir küçük çocuğa,
sokakta ezilen, parçalanmış başı ve alfabesi
zabıtlara geçmiş
her gün değişen şarkılarla avunan, her gün ısmarlanan
gazoz!..
lodos büyütüyor deniz maceramızı ve denizi
ve küçük mescitlerden büyük camilere koşan bizi.
ve kafeteryalarda paramız yetmeyince, bizi...
*
"ölüyü yıkadılar. direnmedi. anısı sürdü.
imam yakardı. el kaldırdık.
sordu. iyidir dedik.
omuzlarımıza aldık götürdük."
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
onlar öyle iki ayrı görüntü
birbiriyle çakışmıyor bir türlü
*
iki şeyin birbirinden ayrımı vardı o zaman
kendini seven sanan veya umursanmıyan
bütün uzun boylu adamların öldüğü bir akşam.
1935'te bir akşam.
tersaneden bir işçi, bir otelden bir garson ve ben ve bir su...
yani her şeyin biraz sevinç ve biraz hüzün olduğu.
şarkılara ve benzinlere sürülmediğimiz
*
-bu tren kaç sterlin bayım?-
sanırım 1935'te bir akşam.
-bu tren ne kadar kutsal bayım?-
-yani kaç dolarlık mı?-
*
"o mermerden hatırlanır artık, bir dağ evinden çıkan
evli bir adam gibi.
ve gizli bir suçtan bir parça kişilik çıkaran.
ve gazete başlıklarından artan.
sonsuz düzen kimi haklı çıkarır.
tren durmadan uzuyor, geç kalıyoruz. demir ve alkol
alıyoruz.
ne yazık, bir haziran da biter sonunda,
ve ey gök sen benim çizdiğimsin sonunda
nerde şimdi o çılgın gündoğumu, o herkesin karmakarışık
olduğu, kirazlara ve sulara günlerce bakılan dönem."
*
-değil mi bayım?-
-evet bayım -
-seçim ne zaman?-
-değil mi bayım?-
-bu ayın ya sekizinde, ya onunda-
*
bitse artık yaptığımız, bütün resimler anlamsız
bitse artık yapmadığımız.
sabah olsa,
sabah olsa çay içsek.
ölünün başucunda, mı?
karanlık ve yapışkan uyku bitse yani us
*
-yani bütün okulları kapasalar tayyar bey,-
*
"suya gitsek. bir ben bir garson, bir ben bir garson, bir son.
ey gök yenildin. seni umursamıyorum. ölüm için yorgunum. "
*
-ya sekizinde ya onunda
ya sekizinde ya onunda
demek ya sekizinde, ya onunda-
*
bir sabah, istasyonda, bir yazlık istasyonunda...
ölüm ne zaman?
*
"ölüyü yıkadılar. direnmedi. anısı siirdii.
omuzlarımıza aldık götürdük.
tabutu gıcırdadı. zorla götürdük.
götürdük, el bağladık.
namazını kıldık."
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
tayyar beyin dünya alışkanlığı
*
o gece trende sendikalar ve ölüm
karışık bir akşam gibiydi lokanta vagonunda
eksik bir tansık ayırıyordu hepimizi
herkes almanyaya giden bir mektuptu sanki
*
- bakın tayyar bey sizin saatiniz kaç?
olsa olsa yirmibirotuz.
belki daha fazlasına yoksunuz.
*
yaşamak sindirilince oralarda buralarda
herkes çözümsüz bir baba-oğul
direnen ve arada bir ansınan
kendi kendini hükümleyen, boşluğuna
karbonat, diş macunu, biraz ülser ve gece.
araya seçimler, karakollar ve sendikalar girince
düzenin ve korkunun sar'asma tutulan.
-bakın siz durgunsunuz, çoksunuz
bir mektup alınca yahut
kapımız çalınınca
çok uzaklardan gelen bir sucu gibi
ellerimiz acır acır.
*
"ölüyü yıkadılar. direnmedi. anısı sürdü.
tabutu gıcırdadı. zorla götürdük.
götürdük, el bağladık.
namazını kıldık. er kişi niyetine.
çitlembik ağaçlarını gördük."
*
üşürüz suçluluktan
suçluyuz yaşamaktan
*
çitlembik ağaçlarını gördük.
cenaze namazında bir isevî. durgun.
törenlere alışkın.
bir avuntu ile tutulan.
kimileri yorgun gemilere benzer
alkolün dürtüsüyle umutlanan.
1935'te,
sadece bir isevîye mahsus bir akşam
kantoların marşlara hazırlandığı...
üşürüz suçluluktan
suçluyuz yaşamaktan.
*
?iğrenirim şiirden, kelime oyunlarından
sudan, sabundan, sabah içilen sodalardan
ve bir çağda yaşamaktan.
ve shakespeare'den...
suları, dağları, suları anmamaktan.
üşürsün, suçluluktan,
bana aşklı bakışlarla bakmamaktan.
artık ellerimi seviyorum, artık
büyük ışığı.
artık büyük yanılmayı ve çılgınlığı
artık başkaldırmayı ve suçumu
bunalmaktan."
*
"ölüyü yıkadılar. yıkadık. direnmedi.
anısı sürdü. zorla götürdük.
namazını kıldık. er kişi niyetine.
çitlembik ağaçlarını gördük.
aldık. götürdük.
gömütüne getirdik. toprağa koyduk.
yağmurdu. ıslandık."
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
fonde de pouvoir'ın
akılalmaz yolculuğu
*
bütün, bütünlemeler bir yana
sarışın bir bar kadını ile lokanta vagonunda
bir imza koyarım 100.000
ben sadece imza koyarım, başkasının adına.
bu tren kaç yıldır yürüyor.
menü!..
tavalar, ıskaralar, haşlamalar, vesaire
benim yetkim ne sanki trenler uzunsa
öyle değil mi bayım?
işte siz de hurdasınız ben de hurdayım.
değil mi bayım?
bir gün örneğin kendi adıma bir imza
ben yokum.
ben hep verilen bir yetkiyi yaşarım.
*
"siz bayan ceylân af buyurun,
içkiler karışık,
bir çocuğun kırmızı yorganı eskidi
artık."
*
venezuela başkaldırmasında 400 kişi öldürüldü ise
değil mi bayan ceylân? ben buna ne yaparım?
ben sonsuz bir eğitim yaşarım.
anımız büyük büyük kalınca duvarlara
üzgün bakışlarım, bıyıklarım, saçlarım
hepiniz tanıksınız, hepinize bir şarkı benden
işte sonunda ben fonde de pouvoir'ım..
ben seçimleri, kaçamakları ve alkolü yaşarım.
*
"çitlembik ağaçlarım gördük. oysa
kırmızı yorganı eskidi bir bebeğin.
ben biliyorum. 604 gümüş roma sikkesi
kayboldu müzelerden. ki o sadece
şarap ve köle almaya yarayan bir roma
parasıydı.
korkuyorum duyarlığımdan ve tanrısızlığın
adını anmaktan.
sonsuz düzenini sürdürürken bir deniz
eski çağlardan..."
*
"yağmurdu ıslandık.
kazıcılar oradaydılar. kazdık.
korktuk ve ağladık.
toprak kara ıslaktı. yakardık."
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
bir mektup
*
"...artık büyük geliyor giysilerim
kardeşim kardeşim kardeşim
utanıyorum artık utanıyorum
bakışım bulmazsa bir bakışı
dağdır. adamın biri vardı. öldii!..
ne olumsuz benim bana benzeyişim.
adamın biri vardı öldü. utanıyorum
birileri daha öldü utanıyorum.
bir pencere kapanır gibi, öyle, her yanım...?
*
bir köpekle yatar gibi kendi kendimle
sanki ucuz, sanki karanlık
bir kaplan soluğu ile yaşıyordum o tazeliği.
ah yazlar ne güzeldir kimbilir. suç olmasa
o trenler, o kaçmalar, o deniz yağmurları
o kötü mektuplar, psikanalizler. 1930...
ne yapsak o!.. serinlik...
o serinsizlik...
bakır ve tahtadan yanılmış bir ayışığı,
belki bir mevsim belki bir anı yetiyor anılmamıza.
savaş suçsuzluktur işte belki...
"neresi dediniz hâlâ mı tren?
ah evet hâlâ tren ah evet hâlâ o deniz
hâlâ bir tenha akşam, bir trenin
o çekici yabancı akşamı.
yani hâlâ bir ölü akşamı."
*
"yağmurdu ıslandık.
kazıcılar oradaydı. kazdık.
korktuk ve ağladık.
toprak kara ıslaktı. yakardık.
açılan çukuru gördük. derindi.
tabutu tuttuk."
*
iyi ki geldiniz, burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğukuz ve
öyle solgunuz...
*
ağıt
*
çılgın!.. bir dağdan gelen ses!..
kimliği karışık. bir ölünün içindeyiz.
ellerim tükenirse ne güzel!..
kıyı adamlarına içki götürüyorum.
*
"bir köpeğe bir ağıt
bir kadına bir ağıt
bir kıyıya bir ağıt
bir doğu kentine bir ağıt
bir batı kentine bir ağıt
bir kantine bir ağıt."
*
coşkun süreç bütün bağışlamazlığım almış gidiyor.
su hazır.
herkes kendi azlığını almış gidiyor.
o trenler, uzun şeylerin aldandığı,
bir boşluğu betimleyen ey en güzel resim.
akşamımız kıyı alışverişlerinin en gözde malı.
bir çöl bitkisinin gövdesinde rahat buluyorum sırtımı
ölüme temiz değilim.
*
"bir gün bir şeyler aranırsa
bu benim korktuğumdur."
*
ah sonsuz düzen
nasıl da varsın..
*
"toprak kara ıslaktı. yakardık.
açılan çukuru gördük. derindi.
tabutu tuttuk. tahtaları koydular.
tabutu indirdik. ağladık.
toprağı ellerimizle attık. ağladık.
ölüyü gömdük."
*
ölü akşamın durgunluğuna
*
1935'te bir akşam.
bir salı akşamı sanırım.
perdeleri kapadık. öyle kaldı artık.
duvarların uzaklığında ve durgunluğunda
1935'te bir akşam.
öyle
kaldık.