Bir yudum kahveden, bir yudum hayattan, bir yudum kalbimin gözyaşından yudumluyorken aslında çoğu şeyi gözümde çok büyüttüğümü fark ettim. Birkaç sene önce hep mutlu olmam zorunluymuş gibi yaşarken, beni mutsuz eden her şeyin kafasına vururmuş gibi yapıp vuramayıp hayatıma devam ettim. Çoğu sorunumdan kaçtım. Şimdi düşünüyorum da şu an nerede olduğum, ne olduğumun çok önemi yok. Ben ne yapıyorum? Kocaman bir soru işareti rahat bir koltukta otururken aynı zamanda çok da rahatsız ediyor.


Bazen rahatsız olmak gerekir bence. Neden mi? Rahatı bulabilmek için. Bazen dengenin kaybolması gerekir, dengeyi bulabilmek için. Bazen Türk kahvesi şekerli içilir acıları unutmak için. Bilirim, unutmam. Türk kahvesinin aslında acı olduğunu. Şekerin acıyı hafiflettiğini ama tadının baki kaldığını. Hoş bir seda bırakırsa da bilirim gerçek şekeri alacak yerine dümdüz bir Türk kahvesi kalacak ve onu içmek zorunda kalacağım. Vardiyama bir saat kalmışken bu satırları yazıyorum. Soruyorum sizlere bu blog nereye gidiyor? Her neyse nereye giderse gitsin. Ben vazgeçemedikçe kahve acı olsa bile devam edeceğim. Düşe kalka. Sade, orta ve şekerli…