Bir milletin tam her şey bitti derken, küllerinden yeniden doğması… Anka kuşu misali… İşte tarih boyunca adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başaran ve her gittiği yere, dağa, taşa ,suya, ovaya, havaya, karaya imzasını atan Türkler…

Türkiye’yi Türkiye yapan ya da Türkleri Türk yapan nedir aslında? Aynı kara parçasına ayak basmaları, aynı havayı solumaları ya da aynı coğrafyayı paylaşmaları mı?

Ayak bastığımız bu topraklar, bu coğrafya tarihten bu yana Türklerin maceraları ile dolu. Bize göre 1071 Malazgirt Savaşı ile Alparslan’ın Anadolu’nun kapısını Türklere açmasıyla başlayan bu macera ne savaşlarla taçlanmış, ne kültürleri etkilemiş, ne coğrafyalara insanlık taşımıştır. Bu bir zincir aslında. Başarılar, yeni başarılara gebe kalmış. Alparslan Malazgirt Savaşı’nı kaybetmiş olsaydı Osmanlı belki kurulmayacaktı; haliyle Osmanlı devleti olmadığı için ve bir imparatorluk haline gelemeyeceği için Fatih devletin başına hiç geçmemiş ve Konstantinopolis’i fethetmemiş olacaktı. Bu Bizans’ın hala sürdürülebilirliğini devam ettirmesine neden olurdu. Ve günümüzde Türkiye isimli coğrafya da olmayacaktı. Bu coğrafya’dan bir Mimar Sinan çıkamayacaktı. O ki taşları konuşturan baş mimar… Her bastığı yere İslam’ın nişanı minareleri dikmiş, gönül köprülerini sağlamlaştırmak için köprüleri inşa etmiş, susayana çeşme olmuş, hastalara şifa, yolculara kervansaray… olmuş. Mimar Sinan’ın ömrü ve yaşı el verseydi bütün dünyayı inşa edebilirdi. Yani demem o ki ‘’Bir coğrafya sadece onun doğası, orada yaşayan hayvanları ve yetişen bitkileri ve üzerinde kalan anıtlarıyla değil; bizatihi insanoğlunun oradaki macerası ile anlam kazanır.


‘’Görüyor musunuz

Anadolu'nun başka evren olduğunu

Burada

Nice ulusların yüz bin yıldır

Kardeşliklerle harman olduğunu’’

Anadolu’yu ne güzel dile getirmiş Fazıl Hüsnü.


Coğrafya dediğin kardeşlikle harmanlanmadıysa oranın güzelliği, bereketi anlamsızlaşır. İşte Anadolu insanı merhametiyle, inancıyla, fedakarlığıyla memleketi yoğurmuş ve sağlam temeller atmıştır. Bütün yaşanılan acılar, sevinçler bu toprakların kitabını oluşturmuştur. Bunlardan biri de Çanakkale, bunlardan biri de Kurtuluş Savaşı, bunlardan biri de 15 Temmuz… Bu coğrafyanın toprakları kanla sulanmış yeni yaşamlara kucak açsın diye. 100 yıl değil binlerce yıl hem İslam’la hem de Türklükle yaşasın diye. Coğrafya evet kaderdir. Aslında insanların kaderidir o kader. O ne yaşarsa coğrafya da ona göre şekil alıyor.

Bu coğrafyanın üzerinde yaşananlar ile hem ayak bastığımız bu topraklar hem de Türk milleti değer ve anlam kazandı. Bu coğrafya geçmişten bu yana bunları yaşadı.


Fazıl Hüsnü’ye kulak verelim yine:

Duyuyor musunuz

Anadolu'nun yarınlara dönük olduğunu

Burada

Eski çağlardan yeniçağlara yaşamanın

Sevmek olduğunu.


Coğrafyamızdan severek ayrılmak dileğiyle…