Bileklendiğim zincirlerle oturuyorum rahat koltuğumda. Gözlerimi kafamın içine sabitlemek acı vermiyor. Biliyorum. Kabullenmem gereken şeylerin ne kadarının bende kabul gördüğünü biliyorum. Mutluluğun herkes için aynı şey olmadığını biliyorum. Huzurlu yatağıma kavuşacağım günün özlemiyle yanıp tutuşmanın artık benim için bile anlam ifade etmediğini biliyorum. Susuyorum. Sessizlik o kadar da gürültülü gelmiyor. Rahat koltuğumda oturuyorum, bileklerim sızlıyor. Kafamı yavaşça arkaya bırakıyorum. Düşüyorum. Kafamın ağırlığı kontrolsüzce artıyor, ne zaman duracağımı kestiremiyorum. Benden habersiz kopuyor kafam, benden habersiz geçiyor zaman, benden habersiz çalıyor denizin alarmı, benden habersiz yaşıyor yaşam. Artık o kadar da acı vermiyor bihaber zindan. Ense kökümde hafif bir destek hissedince gevşiyorum. Çimler nazikçe yakalıyor saçlarımı. Sırtımdaki her hücreyi yerle sabiterken çimlerin beni kavramasına izin veriyorum. Vücudumdaki kemikler bir bir açılırken kocaman etten bir yığın gibi çivileniyorum kendime. Meyve sinekleri üzerime üşüşüyor. Biri burnumda diğeri parmak ucumda. "Evet" diyorum. "Hâlâ hissedebiliyorum." Belki de demiyorum, bilmiyorum. Rüzgâr vücudumda geziyor, kollarıma değince ürperip gözlerimi sıkıca kapıyorum. Korkmuyorum. O kişi, o his, o an olamıyorum. Giyinmek, kapıyı açmak, yürümek, konuşmak, gülmek zor değil bu sıralar. Bileklerimde ince bir sızı uyanıyor. Bana inat, kabullendiğim kabullenişlere inat... Ayağımın altındaki çimlerden boğuk bir ses duyuyorum. Bileklerimden sızan kanlar çimleri git gide boğuyor. Parmak uçlarımla kanı hissetmek için uzanıyorum ama yakalayamıyorum. Çimler sırtımı bırakmıyor. Sıkıca yumduğum gözlerimi yaşlar zorluyor, izin vermeyeceğim. Başka bir güne saklıyordum, şimdi ağlayamam. Toprağa gömülü bir özgür mü zincirlerini kıran bir tutsak mı olmaya çalışıyorum emin değilim. Saplanıyorum. Saplandım. Çoktan gömüldüm belki de. "Fazla anlam yüklüyorum."


Omzuma değen el, beni çimlerden koparıp rahat koltuğuma geri döndürüyor. Yüzümdeki ifade onu şaşırtmış olacak ki korkar bir tonda dökülüyor: "Buyrun, içeri gelin." Kafamı yere eğiyorum ve derin bir nefes alıp o soğuk koridora doğru yürümek üzerine ayaklanıyorum. Yere tutunmaya çalışan zincirlerim kulakları yırtarcasına inliyor. Etrafıma bakıyorum. Yüzlerinden çaresizliklerini okumaya çalışıyorum ama hiçbiri bana bakmıyor. Biliyorum. Beni gördüğünüzü, beni duyduğunuzu, benden korktuğunuzu biliyorum. Bileklerim kanıyor. Parmak uçlarım aşağı doğru hamle yapacakken vazgeçiyorum. "Yaşayacaktım, ama yaşarken yok olanlardan biri olduğumu görmek için yaşayacaktım."