Anlamlı bir ölüm bazen bütün bu anlamsızlığa çare olur, büyük bir yutkunmayla başlar. 

Pencereleri cennete bakan bir evin üst katında bir şövalede asılı ruhum, gözüme düşen her fırça darbesinde bir kırmızılık var ve bir gözyaşı damlasına tutulup düşüveriyor tuvalden. Koyu bir bulanıklık, hissediyor musun? Tutunamayan bir direniş, tanrının bu oyununu bozasın gelmiyor mu? 

Hiç yakışmadığın bir resme iliştirilmiş gibisin, özgür değilsin ama bu siyahlığı seçmeyebilirdin de. Esir değilsin bu hikayede, gökyüzü deniz koktuğunda pencereni aç, içime çektiğim acı kadar güzeldir şimdi yüzün, dinmeyen susuzluğuma vahadır. Ben piştim anne al üzerimdeki bu battaniyeyi, ört dizleri kanarken gülen çocuklara. Bir nedeni yok bu gökyüzü hep mavi, bu üzerime sinen bir başınalık hep narin, kırılırsa bu kabuk merhamet edecek bir tanrım yok bu sitem kime? Ruhun şad, huzur seni bulsun titrerken nefesin, gülümse başka bir sen yok, sığ bu dünyaya, taşarsan ölür kanatların. Bir akşamüstü, bir tütsü, bir masal, bir hak etmeyişin içinde çırpınırsın, gibisin derler gibiydi olursun. Zerresine benzemediğin bu leş sokaklara yakıştırırlar seni, çalarlar dokunmadan sevdiğin bir şiiri, böyle bir eksikliği kaldıramaz bu beden, haricinde ölürüm. Belki zil çalar eteklerin, kurur ekinlerimiz, üşütmeye başlar yastığın soğuk tarafı. Taralı saçların ahını alacak dokunamayışlarımın, ağlayıp savrulacaksın benden uzağa ama düşmeden gözyaşın koşar yetişirim yine. Zaafım var doludizgin, zaafım beni eksilttiğin bakışına, saçlarını topuz yaptığın o an'a, şimdilerde sıyrılıyorum bu benden. Kurtuluyorum adının geçtiği hücrelerimden, kanım donuyor gözlerim uykuya hasret. Bir rüyama daha gelme, bir cehennem daha yaşatamam içimde, saklıyorum kül olmuş bir fesleğen bir kar tanesi, duyuyorum çocukluğumun armağanı bir melodi, yüzüme küsmüş papatyalar besliyorum. Bu ölü bir yıldızın son parıltısı bu senin ışığın, gözlerinden dudaklarına betimleyemediğim kar çiçeği sonatım. Bak düştü cemre, bugün gülümsedi üşümüş elleri cepsiz çocuk, bugün doğdu bir beyaz kelebek, heba olacak bir ömür daha sana bahşedildiği an, uyandı masalından bir peri kızı, şimdi daha da anlamlı bir deniz varlığınla vuruyor kıyılarına kar çiçekleri. Şimdi o kadar uzağım ki bu kıyıya, başa çıkamadığım her satırın köşesine kıvrılıp ağlıyorum. Diliyorum her temmuz da olsa bir yılkım, kaldırsa sırma saçların rüzgarı dansa, yetişsem sana ben nefes nefese, bitmeden hikaye görsem yüzünü, bitsem sonra ben, çekilse sular yeter.