Yatıyorum her akşam olduğumdan farklı

Sesleniyorum alacaklı bir ilke gibi

Sesim kalın ve hoyratça, sesim kimsesiz

Yabana atılan oklar gibi bir hedefte

Öldürüleceğim zamana inat

Tutup fırlatıyorum her kelimemi

Düzenli veya düzensiz

Aralıklı kapıdan uzatılan bir palto gibi


Kimseler bilmez dişlerimin gıcırtısını

Bir dükkanın önünde tutarım

Bu ıslak kelimelerimin

Yutkunarak parıldattığı alnımı

Eğer halimi bir an olsun görseler

Doğurgan kadınların

Lohusalık damarı çatlar sancıdan

Çocuklar ansızın düşer kucağa

Beşikler sallanır ağladığımda

Ve ninniler uyutmaya yetmez beni

Kalbim bu tütsüler kavşağında

Sürekli yeni bir ses arar


İşte tam şu anda

durağan bir kalbi kıpırdatıyor ellerin

Seni bularak çıktığım bu hengame

Katmerli ve ince döngüsüyle karşımda

Kelimelerin ayrık

Sesinde bin yıldır gizlenen utanç

İşte sesime değince

Hareketlenen bir şehri dolaşıyor

Yorgun ve azınlıkta biraz

Tüm gözler önünde

Fakat sadece benim görebildiğim kadar açık


Şehri bütün bir yığınla dolaşıyorum

Ağzımda buruşmuş eski bir sakız

Yanımda vuruşan iki hırçın göz

Biri birine doymuş öbürü hâlâ sağır


Ben ise yaşamışım

Bir yatsı vaktinin ağırlığı kadar yorgun

Tekdüze ve çabucak

Hemen olsunda bitsin diye çabalamışım

Hemen olmuşta hemen bitmemiş

Karşımda ki ev ile aynı kalmışım

Yarım.


Ben bu savurgan ellerimle

Titrek boynun kamburunda

Yırtıcı bir istila gibi odama çökmüşüm

Bilememişim hangi arzu

Bu gurbet ellerde beni yüzüstü taşlayarak

Üzerime basıp geçmiş

Kaç ses olmuş bu kirli evin aynasında soluyan

Ben hangi sese kulak vermişimde

Hepsi bu kadar boğuk?