Heyecanla girdi odasına. Önce kapıyı, ardından jaluzileri kapatıp sandalyesine oturdu hemen. Gözü bilgisayar ekranına kaydı bir an. Kendine kızdı. Telefonun fişini çekti. Patronu arar korkusuyla geri taktı. Kravatını gevşetti. Yaka düğmesini açtı. Ceketinin cebinden zarfı çıkarıp masanın üstüne koydu. Bir müddet öylece baktı.

Mektup kardeşinden, cezaevinden gelmişti.


“Bugün görüş günüydü,” diyordu kardeşi mektupta. “Gelsen, biraz olsun görsem seni nasıl mutlu olurdum. Ama işlerin yoğundur, sen de çıkamazsın ofisten, biliyorum.”