Her adım başı orospu var. Sokağın ötesinde, başında… On iki. On iki kişi saydım. Çember halinde dolanıp duruyorlar. Sabahın beşi. Orospular niye meydanda? Beykoz’un kokusu burnumda, vapurlar sefere başlamış. Ne erken değil mi? Yürüdüm, Beykoz'un enine boyuna yürüdüm. Vakit geçmek bilmiyor. Orospular peşimden çekildi. Tek biri kaldı peşimde. Kime bakmıştın? Hayır, hatırlamıyorum. Nereden? Evime mi geldiniz? Hayır, benim işim olmaz. Yüzü asıldı, çekip gitti. Şimdi sıklaştılar yine. Ne zaman Beykoz'a gelsem peşime takılırlar. Sahi, kimdin sen? “Kime bakmıştınız?’’ Sen misin? “Beni hatırlamadın mı?’’

“On ikiliden birisin.’’

“On iki mi?’’

“Orospulardan.’’

Ayıp mı oldu? Sanmam, kabullenmiştir artık. “Orospu değil misin? Suratını neden astın?’’ Yüzüme çarpan sert bir tokat ve sözler cabası. “Beni bırakıyor musun?’’ Hiç benim olmamış biri neden beni bıraksın ki? Hem bir orospu bırakma duygusunu nereden bilsin? Sahi, şimdi hatırladım. “Ne işin var burada?’’

“Bırakıyorum seni. Hastalıklı delinin tekisin.’’

“Deli değilim!’’

Tablolarım kanlanmış. Kan lekesi kolay kolay geçmez. Kimin kanı bu? Bir çınlama, bir uğultu. Beynime doğru sürünen bir fısıltı. Kulağım yerde. Kesmiş miyim? Hay Allah'ım!

“Deliyim galiba.’’

Çekip gitsene be! Paran yoksa ikile…’’

“Orospuluğun felsefesini mi yapıyorsun?’’

Elimde silah. Eski püskü, barbarca. Çekip dayadım göğsüme. Deli miyim? Deli olsam ne olur? Herkesten daha akıllı değil miyim oysa? Çektim tetiği! Öldüm mü? Silah sesini de duymadım. Doğru, kulağımı kesmiştim. Uyansam ya artık? Uyansak olmaz mı?