Sabah olmasına karşın ayaz mı ayaz deli bir soğuk adeta tenimi kesmiş vaziyette. Elimin sırtı çatlamış, ince bir kan sızıntısı kupkuru kesilmişti. Sırtım saatlerce kambur durmaktan ağrımış, gözüm bir yandan telaşla kapının üzerinde gezip duruyor. Gerginliği duymamak nafile. Odanın içi loş, kasvetli. Pencerenin ufak bir kısmı perdeden kurtularak son bir gücüyle içeriyi aydınlatmaya çalışıyor. Gözüm aynı anda hem kapıda, hem de çalmasını bekleyen telefonda. Bu ne aşağılık bir endişe böyle? Yüzleşmekten bu denli korkmak neden? Ciğerlerim öyle bir yanıyor ki, kusmamak için kendimi zor tutuyorum. Nerede olduğumu bile bir anlığına hatırlayamıyorum. Ellerim yeniden buz kesiyor. Bir öne bir arkaya keskin hareketlerle inip kalkıyorum. Evde tuhaf bir uğultu var. Aniden hareket etmeyi bırakıp ayağa kalkıyorum. Uğultu kayboluyor. Rahatlıyorum. Bir yandan gözüm hala kapıda. Kırılıp içeriye akın akın insan dolmasını hayal ediyorum. Alnımda torba torba ter birikiyor. Bir ara hiçbir şey göremiyorum. Ellerime bakıyorum sonra tekrar kapıya ardından telefona. Kısır döngü içerisinde dakikalarca aynı zinciri tekrarlayıp duruyorum. Kendime öfke doluyum. Ruhuma, alçak bedenime, hiçbir şeyi beceremeyen ellerime. Oturuyorum. Zamanı kovalamayı bırakıp, onun beni yakalamasını zevkle hayal ediyorum. Sonra aniden tekrar ayağa kalkıp volta atıyorum. Hayır. Hayır. Birkaç kez tekrar edip duruyorum. Oturuyorum. Bu, benim yapabileceğim bir şey değildi. Ben, yapmadım. Hayır. Hayır. Amacım sadece zihnimi susturmaktı. Güldüm. Tüm gücümle kahkaha attım. Elimi var gücümle duvara vurdum. Omzuma kadar korkunç bir ağrı duydum. Yine de gülmeye devam ettim. Sus, aşağılık. Susmayı ne zaman öğreneceksin? Bir şeyleri öğrenebilmek için yeterince hata yaptın zaten. Daha ne kadar devam edeceksin?

 

Kapı gıcırdayarak açılıyor. Hınçla ayağa kalkıyorum. Gözlerim yırtılana kadar açılıyor. Pencere camı hızla duvara vurup perdeyi odanın ortasına doğru savuruyor. Dehşet içindeyim. Bedenim öne doğru eğiliyor. Kamburumun çıkıntısı gittikçe artıyor. Ona saygı mı duyuyorum? Hayır. Korkuyor muyum? Hayır. Peki, bu arsızlığa vuran dehşet hissi neden? Bedenimden buz gibi soğuk, yakıcı bir sıcak ve mide bulantısı vurup duruyor. Ölmemek için kendimi zor tutuyorum kendimi. Yanıma yaklaşan ayak sesini duyuyorum. Yüzüm yere dönük. Onu görmemek için olağanca gücümle direniyorum. Önümde duruyor. Ayakkabısının ucu ayağımın üstüne belli belirsiz dokunurken, parmak uçlarıyla çenemi kaldırmaya zorluyor. ‘’Ne zaman bana güvenmeyi öğreneceksin?’’ Çenemdeki elleri yumuşak, kibar. Ensemdeki ıslaklık giderek artıyor. Boğazımdan odayı titretecek bir hıçkırık yükseliyor. ‘’Benden intikam almayacak mısın?’' Kahkaha atıyor. Kahkahasında büyük bir ustalıkla gizlediği hayal kırıklığını görmemek imkansız. ‘’Ne zaman intikam aldığımı gördün. Özellikle de senden?’’


Başımı ilk defa kaldırıp yüzüne bakıyorum. İlk defa bu kadar cesurca yüzüne bakacak kadar deli hissediyorum kendimi. Gözlerim ilk defa acıma hissiyle üzerinde geziniyor. Keşke bunu geri alabilseydim diyorum. Ona yaptığım her şeyi geri alma hakkım olsaydı. Peki, o zaman bu alçaklığı tekrar yapar mıydım? Gözlerim beyaz gömleğinin üzerinde duruyor. Yutkunuyorum. ‘’Öldürmeye çalıştım seni.’’ Büyük, beyazlığı avuçlarına alan kan lekesine bakıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi bakıyor bana. Canı hiç yanmıyormuş gibi. ‘’İstedin mi peki? Gerçekten bunu istedin mi?’’ Gözlerine bakıyorum. Canım yanıyor. Adeta ciğerlerim kavruluyor gibi. Elimi karnımın üzerinde dolaştırıyorum. Boğazımdan güçlü bir inilti yükseliyor. Onu yaraladığım yerden, avuçlarımın arasına kan doluyor. Ellerine bakıyorum. Hiçbir şey yok. Boşluk. Gülümseyerek bakıyor bana. Onun yarasına bakıyorum. Yere kan damlıyor. Ayaklarımızın altı iğrenç kokulu, yapışkan kan ile dolu. Başım dönüyor. Karnımdaki yara giderek büyüyor sanki.


‘’İstemedim. Seni değil, düşüncelerini öldürmek istedim.’’ Güldü. ‘’Kendinden kaçamazsın. Hadi, yine öldürmeye çalış beni. Yapamazsın. Beni öldüremezsin. Kendini karşına almaya başladığında onu büyük bir çabayla nasıl yaşatmaya çalışacağını düşün. Çünkü yalnız kaybolanlar kendini öldürür. Kendini bulanlar ise nasıl yaşayacağını düşünür.’’ Ellerini çenemden indirip ellerimi kavrıyor. Karnımdaki ağrı azalıyor. ‘’Kendine acı çektirmeden de iyi bir öğretmen olabilirsin.’’ Gülümsedi. Gülümsedim. İkimizde aynı anda bedenlerimize baktık. İyileşiyorduk. Yerdeki kan sızıntısı giderek çekiliyordu. Tekrar kendime baktım. Genişçe gülümsedim.